Hem Nurcu, hem topuzcu olunamaz mı?

Nur-topuz ikilemi üzerine geçen hafta iki yazı yazdık. Bazı yorumlar ve sorular da geldi. Bunlardan birini başlığa çıkardım. Cevabını vermeye çalışacağım.

Önce hatırlayalım.

Bediüzzaman Mektûbat’ında 13. Mektuptaki üçüncü sualin cevabında insanlığın genel durumunu sosyolojik bir bakışla şöyle tahlil ediyor.

Günahlarla boğuşan hizmete muhtaç kitleyi ikiye ayırıyor: Günahtan ancak kanun zoruyla vazgeçirilebilecek olan yüzde yirmilik kitle ve günahtan kurtulmak için yol/çare arayan yüzde seksenlik büyük kitle.

Bu iki kitleye hizmet etmenin ise iki farklı yolu olabileceğini bildiriyor:
“İşte bunlara karşı iki çare var: Birisi, topuzla o sarhoş yirmisini ayıltmaktır. İkincisi, bir nur göstermekle mütehayyirlere (günahkârlık bataklığından çıkış yolu arayan, ama bulamayan şaşkınlara) selâmet yolunu irâe etmektir.”

Ve şunu tesbit ediyor: “Ben bakıyorum ki, yirmiye karşı seksen adam, elinde topuz tutuyor. Hâlbuki, o biçare ve mütehayyir olan seksene karşı hakkıyla nur gösterilmiyor.”

Yani nur arayana nur gösteren hizmet erbabı az. Ama ancak topuzdan anlayacak olana müeyyide topuzu vurmak için devlet kuvvetini ele geçirmek isteyen çok.

İşte Bediüzzaman, bu sebeple, iki elim ile nura sarıldım, yüz elim de olsa ancak nura kâfi gelir, topuz tutmaya vaktim yok diyor ve siyaset yoluyla devleti ele geçirerek dine hizmet etme modelini reddediyor. Bu siyaset topuzunu ise “siyaset cereyanları” olarak açıklıyor.

Bir siyasî cereyana/akıma tabi olarak devlet eliyle hizmet etmenin iki yolu var:

Biri, siyasetçi olmak ve siyasî iktidarı elde etmek. Diğer yol ise bürokrat olmak ve yönetim gücünü o cereyanın hizmetine vermek.

Diğer deyişle siyasî iktidar topuzu ile bürokratik iktidar topuzu arasında esasen bir fark yok. İkisinde de devlet otoritesi “cebrederek ve zecrederek hizmet” için kullanılıyor.

İşte bu noktada baştaki soru gündeme geliyor: Bir hizmet erbabı hem nuru hem topuzu bir arada kullanamaz mı?

Yani hem siyasetçi hem Nurcu/nasihatçı ya da hem bürokrat hem Nurcu/irşatçı olunamaz mı?

Elbette herkesin bir cevabı vardır.
Önce iki yolu birlikte kullanmaya çalışanlar için Bediüzzaman’ın cevabı: “elinde hem sopa, hem nur olduğu için, emniyetsiz oluyor. Mütehayyir adam, ‘Acaba nurla beni celb edip topuzla dövmek mi istiyor?’ diye telâş eder. Hem de bazen arızalarla topuz kırıldığı vakit, nur dahi uçar veya söner.”

Ayrıca Lem’alar’da (s. 107) topuzdan uzak durarak hizmet etme mecburiyetini anlatırken bu iki gerekçeye münafıklık riskini de ekliyor:

“Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslâh olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslâh etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır, nifaka inkılâp eder. Hem nur hem topuz, ikisini bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için, bütün kuvvetimle nura sarılmaya mecbur olduğumdan, siyaset topuzu ne şekilde olursa olsun bakmamak lâzım geliyor.”

Peki bürokrat olmayalım mı?

Bendenizin cevabı: Mümkünse olmayalım. Olacaksak da bilelim ki o makamlar dine değil dünyaya hizmet makamıdır.

O makamların dine hizmet edenlere faydası dokunursa ne âlâ. Ama haktan şaşmadan.

O makamlardakiler nurlarla dine hizmet etmeye vakit bulurlarsa ona da hayır denmez. Ama zorrrrr!

İşte o yüzden, Bediüzzaman, yapabilen yapabildiği kadar nasihatçı/Nurcu olsun diyor. Zira asıl hizmet o.

Diğer iyi işler ancak nura zemin hazırlamaktır. O da adaletle olursa…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*