Her yer İsviçre mi?

Image
İsviçre’de minare yasağının halka onaylattırıldığı sıralarda, dünya basınındaki farklı yankılar, tarafgir yorumlar ve popülist yaklaşımlar; yasağın haklı gerekçelere dayanmadığını, oldu bittiye getirilen siyasî bir talihsizlik olduğunu gözler önüne serdi. En ilginç tepkiler de yine İsviçre’de gösterildi.

Yasağı savunan ve İsviçre’nin en büyük partisi olan Halk Partisinden istifa eden bir partili, Müslüman olduğunu ve bundan böyle Müslümanların haklarına hizmet edeceğini kamuoyuna duyurdu. Çok farklı bir yaklaşımı da aynı partiden milletvekili Oscar Freysinger sergiledi. Minareyi çok masum bir nesne olarak tanımlayanlara karşı, Türkiye Başbakanının bir zamanlar minareyi süngüye benzettiğini hatırlattı. İyi ki de bu milletvekili, bir zamanlar bazı camilerimizin (Kâzım Güleçyüz’ün yazdığı gibi) ot deposu olarak kullanıldığını ve Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi sürecinde minarelerinin havaya uçurulmasının düşünüldüğünü duymamış. Anlaşılan odur ki, bu adam kendi aklını kullanarak hareket etmiyor. Nitekim, aynı milletvekili, Ermeni soykırımını inkâr etmeyi suç sayan yasa tasarısına “Evet” oyu verdiğine şimdi pişman olduğunu söylüyor. Bir zaman sonra, minareye karşı tavrından da vazgeçmeyeceğini ve pişmanlık duymayacağını kim bilebilir?

Kaldı ki, bu milletvekilinin sığındığı gerekçe de gerçeklerden uzak, siyasî istismarı çağrıştıran bir hamaset örneğidir. Yani, minarenin süngüye benzetilmesini kastediyorum. Bir zamanlar şairimiz hangi duygular içinde, belki de savaş yıllarında halkı galeyana getirmek için bu benzetmeleri yapmışsa, bizimkisi de siyasî hedefine ulaşmak için, dindar halkın duygularına böylece hitap etmiş.. Etmiş de n’olmuş? Kendisi belki bu sayede hedefine ulaşmış, ama olan bizim minareye olmuş ki, İsviçre gibi bir ülkede minare karşıtlarının elinde bir koz olmuş.

Üstelik bunlar, kendi insanlarını minareye karşı kışkırtmak için, daha ileri giderek, o masum nesneyi, o en güzel şeyleri çağrıştıran alâmet-i farikayı rakete benzettiler. Halk oylaması öncesinde, rakete benzetilen minareler, burkalı-çarşaflı kadın figürleriyle beraber posterleştirilip her tarafa asıldı.

Ama aynı İsviçre’de geçtiğimiz günlerde Mecliste alınan bir karara göre, yaş sınırlaması olmadan, aileler çocuklarını başörtülü olarak okula gönderebilecekler. Bu kararın alınmasına yol açan teklif, minare yasağı için çalışan aynı partiden, başörtüsünün yasaklanması şeklinde parlamentoya getirilmiş, teklif reddedildiği gibi, üstelik resmen yaş sınırlaması da kaldırılmıştı. Bu teklif Meclise getirilirken, maalesef yine Türkiye örnek gösterilmişti.

***

İslâm tartışması, Avrupa’nın vazgeçilmez gündem maddelerinden biri haline geldi. Gündemden düştüğü an, hemen bir bahane üretiliyor. Fransa’nın burka yasağı fazla yankı bulmadı. Hatta biraz alay konusu bile yapıldı. Zira Danimarka’da bir üniversitenin yaptığı araştırmada, ülkede sadece üç burkalı kadının olduğu ortaya çıktı. Geçen yılın başında Avusturya’da “İslâm ve demokrasi“ tartışıldı. Bu yıl İsviçre’nin minare yasağı, Avrupa’nın tamamına malzeme oldu. Bu hususta Avusturya’da öne çıkan isimler, yasağa farklı yorumlar getirdiler. “İsviçre’den gelen sonuç dar görüşlü ve utanç verici“ şeklindeki en sert tepki Yeşiller grubundan geldi.

Bu arada, kendi internet sitelerinde minare yasağını ankete sunan gazetelerin yanında, “Minare olsun, ama minyatür şeklinde olsun” tavsiyesinde bulunanlar da oldu. Kurier gazetesi, “Her yer İsviçre“ yazısını manşetten verirken, hangi akla hizmet ettiğini bilemem, ama her yerin İsviçre olmadığı ayan beyan ortadadır.

İsviçre bir Avrupa ülkesidir, ama hep farklı resimler sergiler, farklı çizgiler açığa vurur. AB’ye girmemesi de bunun bir göstergesi olsa gerek. AB üyesi ülkelerin onu çepeçevre kuşatıp, boğazını sıkarcasına ortaya almalarına rağmen, bu küçük ülkenin gıkı bile çıkmıyor, eyvallah da etmiyor. Demokraside bile farklı ve radikal artılara sahiptir. Doğrudan demokrasi dendiğinde ilk akla gelen ülkedir. Bizim Meclis mantığına egemen olan, “Bul, getir düşür,“ “Bul, getir, bitir“ ya da “Bul, getir, kur“ sihirli kelimeleri, orada halk içinde de uygulanabiliyor, gerektiğinde..

Yanılmıyorsam, yüz bin imzayı bulan herkese, meselesini referanduma götürme yolu açıktır. Minare yasağını referanduma götürenlerin o kadar aleyhte propagandalarına, iftiralarına rağmen İsviçre halkının yüzde 43’ü minare yasağına “hayır“ dedi. İlerde aynı halk içinde güzel bir çalışma ve doğru İslâmiyeti anlatma ile yeniden bir referanduma gidilse, şimdikinin aksine bir sonuç da alınamaz mı?

***

Avrupa, İsviçre’ye bakarak minareden korkacağına, minareden yükselen ezan sesine kulak versin. Orada Allah’ın birliğine, Tevhide dâvet vardır. Orada Allah’ın huzuruna, kurtuluşa dâvet vardır. Ve orada bütün insanlığı, Hz. Muhammed’i (asm) resûl olarak tanımaya dâvet vardır ki, bunun için Avrupa, (Bediüzzaman’ın tabiriyle) zekâ tarlalarından Bismarck’a kulak versin:

“Sana muâsır bir vücud olamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed (a.s.m.)! Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap senin değildir. O lâhûtîdir. Bu kitabın lâhûtî olduğunu inkâr etmek, mevzû ilimlerin butlânını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir.”

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*