Her yer yemyeşil

Image
Şükürler olsun, bir bahar mevsimine daha kavuştuk. Kavuşturana hamd olsun! Bahar mevsimi vagonu, yine zeminimize uğradı. Yine envâ-i çeşit nimet-i İlâhiyi bizlere izhar etmeye başladı. Kış sonunda biten, tükenen erzakımızın tecdidi, yaz mevsiminin o hoş ve lâtif, özlenen meyvelerinin yeniden zuhuru zamanını hatırlatınca çok seviniyoruz.

 

Hele, çocuklarımın “Baba, yeşil erik ne zaman çıkacak?” diye sormalarındaki mânânın, beş-altı senedir gurbet ellerde, memleket baharlarından mahrum kalıp, o çok sevdiği yeşil eriğe hasret olan büyük kızımın duygularında saklı olduğunu da idrak edince; dünya cenneti aziz vatanımızda, Rabbimizin nimetlerini gördükçe aldığımız hazzın tarifi mümkün olmuyor.
Evimizin önündeki koca çınarın kış boyu, kurumuş kemik misâli tablosunu seyrede seyrede, “Ona has yapraklı ve güzel manzaraları seyretmeye ne kadar kaldı?” diye hesap ederken; birden, âniden “Kün!” emr-i İlâhîsine imtisâl ederek, yavaş yavaş yeşermeye başlaması; tomurcuklanıp, yaprakların filiz şeklinde bir bir başını çıkararak “Müjde, geliyoruz!” dercesine bir hafta içinde yemyeşil olarak gözümüze bayram ettirmeye başlamaları karşısında “Elhamdülillah, Fesübhanallah!” diyerek o yeşil manzarayı seyretmemiz, bize verilen en büyük nimetlerden biri olsa gerek.
Hani “Yeşil görmeyen göz, göz zevkinden mahrumdur” derler ya, aynen onu tasdik edercesine, Rabbânî manzaraları seyretmeye başladık…
Hele yakınımızdaki meyve ağaçlarının olduğu bahçenin yanından geçerken gördüğümüz manzara ve onun düşünce ufkumuzda meydana getirdiği haller daha değişikti doğrusu.
Elma, şeftali, kiraz, incir vs… Kademe kademe, hazırlıklara başlamıştı bile. Kimi tomurcuklanmış, kimi çiçek açmış, kimi çiçeğini dökmüş, yapraklanmaya başlamış…
Yanlarından geçerken şöyle bir düşündüm: “Yahu, sanki bunların bizimle bir andlaşması var! Mecburlarmış gibi, nimet-i İlâhiyi bize takdim ediyorlar…”
Yâni o ağaçların dibini eştiğimizde; topraktan, çamurdan başka bir şey göremiyoruz. Ağacın dalını, gövdesini biraz kesip baksak, onun içinde de, böyle hortumla yukarılara taşınan bir meyve görünmezken, o nasıl bir kudret-i İlâhî ki, çamurun içinden, odunun ortasından bize bu meyveleri veriyor?
Hele bir de, birbirine yakın olan o ağaçların ana maddesi olan toprak, şaşırarak veya ‘Bu sene de öyle olsun’ diye eczalarını, kimyevî terkiplerini değiştirip, şeftali ağacında kiraz, elmada incir vs. olacak şekilde bir değişiklik yapıyor mu(!)? Belki şuursuz ağaca verilse o özellikler, şaşırır da, karıştırır da. Ama Kâinatın Sultanı Rabbimizin emrinden zerre kadar şaşmadıklarından, şaşırmadan, karıştırmadan, gizli bir elin marifetiyle bize hizmet ediyorlar.
Birbirine çok benzeyen meyvelerin—meselâ turunçgiller dediğimiz portakal, mandalina, greyfurt, mandalina gibi—çekirdekleri, nasıl da birbirinin aynı. Çok mütehassıs olan biri belki ayırt edebilir. Ama bizim gibilerin ayırt etmesi çok zor. Fakat, üzerine basıp çiğneyip geçtiğimiz, hakir gördüğümüz toprağa, o çekirdekleri attığımızda, hepsi de ustalıkla ayırt edilip, şaşırmadan ve karıştırılmadan bizlerin hizmetine veriliyor. Kokusuyla, tadıyla, rengiyle, adıyla…
Ey bütün kâinatı; taşı, toprağı, ağacı, denizi, hayvanları hizmetimize veren Rabbimiz! Bizlere, bunların şükrünü edâ etmeyi de nasib eyle…
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*