Herkesin hukuku mahfuz kalsın

altSual: “Bazı nâs, [hürriyete] senin gibi mana vermiyorlar. Hem de bazı Jön Türklerin a’mal ve etvarı pis tefsir ediliyor. Zira, bazısı Ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadâkat edecektir?”

Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat, hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence, bir kalb ve vicdan fezail-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadâkat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san’at başka olduğu için, fasık bir adam güzel çobanlık edebilir; ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şimdi salâhat ve mahareti, tabir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-i kalb ve nur-i fikri cem edenler, vezaife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salâhattir. San’atta maharet ise, müreccahtır. Hem de, o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türk’türler; yani fena ve çirkin Türk’türler, genç Türklerin Rafızîleridirler. Her şeyin bir Rafızîsi var; hürriyetin Rafızîsi de süfehadır.

Ey Türkler ve Kürdler! İnsaf ediniz. Bir Rafızî bir hadise yanlış mana verse veya yanlış amel etse, acaba hadisi inkâr etmek mi lâzımdır, yoksa o Rafızîyi tahtie edip namus-i hadisi muhafaza etmek mi lâzımdır?

Belki, hürriyet budur ki: Kanun-i adalet ve te’dipten başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun; “Bir kısmınız, Allah’ı bırakıp da bir kısmınızı ilâhlaştırmasın.”* nehyinin sırrına mazhar olsun.

* Âl-i İmran Sûresi: 64. âyetten meâlen.

Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 236

LÛ­GAT­ÇE:
a’mal:
Ameller, işler.
cem etme: Birleştirme.
harekât-ı meşrûa: Meşrû hareketler.
kanun-u adalet ve te’dip: Adalet ve edeplendirme (ceza) kanunu.
mahfuz: Korunmuş.
nâs: İnsanlar.
salâhat: Salihlik, hayırlılık.
süfeha: Sefihler, gayr-i meşru eğlencelere düşkün olanlar.
tahakküm: Baskı, zorbalık.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*