Hikmetli olayları sabırla tefekkür etmek

nejat-erenŞu anda gerek İslâm âleminde gerekse ülkemizde meydana gelen olaylara karşı sabırlı ve temkinli olmak lâzım.
Zira yaşanılan bunca olayın zahiri sebeblerini, hikmet ve kader noktasını bilemiyoruz. Yanlışa düşmemek için teenni ve sabırla davranmak gerekiyor. Bu açıklamalara örnek olacak ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun sıklıkla anlattığı bir hikâye var.

Köyün birinde bir yaşlı, fakir; kralın bile kıskandığı bir adam varmış. Çünkü bu köylünün dillere destan bir beyaz atı varmış. Bu ata da Kral talipmiş. Bu at için kral ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış. Çünkü bu at köylü için bir attan öte bir dost konumunda olduğu için satmak istemiyormuş.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. “Ey bunak bu atın çalınacağı belliydi. Krala satsaydın, senin de çok paran olacak ve krallar gibi yaşayacaktın. Şimdi hem paradan hem de attan oldun!” demişler. İhtiyar gayet sakin: “Hemen karar vermeyin. Sadece “At kayıp!” Şu andaki durum bu. Ötesi sizin yorum ve kararınız. Atın kaybolması, talihsizlik mi, yoksa şans mı, bunu henüz bilemiyoruz. Çünkü olayın henüz başındayız, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..” demiş.

Köylüler ihtiyara alaylı bir şekilde gülmüşler. Onbeş gün içinde bir gece eve dönen atın, çalınmadığı, boş kalınca dağlara gitmiş olduğu anlaşılmış. Üstelik dönerken, dağlardaki oniki vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bu durumda köylüler mahcup olup ihtiyardan özür dilemişler. “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, çok büyük bir kazanç oldu senin için!. Şimdi bir at sürün var..” demişler.

İhtiyar yine temkini elden bırakmamış. “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş. Sadece at geri döndü! Henüz sonucun nasıl olacağını bilmiyoruz. Bu bir başlangıç. Bir kitabın birinci cümlesini okur okumaz kitap hakkında fikir yürütülmez!” demiş.

Köylüler de bu defa ihtiyara karşı temkinli davranmışlar. Ama “Bu herif sahiden tuhaf!” diye düşünmekten de geri kalmamışlar. Aksilikler üst üste gelmeye devam etmiş. Bir hafta geçmeden, bu defa vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul uzun zaman yatakta kalmaya mahkûm olmuş. Köylüler, ihtiyara; “Bir kez daha haklı çıktın! Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Yardımcıdan mahrumsun sana bakacak başkası da yok. Şimdi daha fakir ve muhtaçsın!” demişler. İhtiyar “köylülerin bu kararına da itiraz etmiş; “Acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Yine acele karar verdiniz. Bu doğru mu? Hayatın böyle küçük parçalarında neler olacağını kimseye asla bildirilmez!” demiş.

Birkaç hafta sonra, ülkeye düşmanlar büyük bir ordu ile saldırmış. Kral da eli silâh tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. “Gene haklı çıktın!” demişler. “Oğlunun bacağı kırık olduğu için senin yanında. Bizimkiler ise belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.

“Hikâyede görüldüğü gibi: “Hayatta olaylar karşısında acele karar vermemek lâzım. Bu kişinin karakteri ve hayata bakış bakımından çok önemli bir farklılığının göstergesidir. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçınmak gerek. Çünkü; Karar verildiği an; aklın düşünmeyi ve gelişmeyi durdurduğu andır. Ama; aklın insanı daima karara zorladığı da bir başka gerçektir. Aklın gelişme süreci halinde olması tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa aklın gezi ve hareketliliği asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaştım sandığınız noktada daha yüksek bir hedefin karşınıza çıktığını görürsünüz.” “Men âmene bil kader emine minel keder.” Kadere inanan kederden kurtulur! Ülkede yaşananlara, başımıza gelen her hadiseye, şu anda gerçek mağdur olan masum insanlara bir de bu gözle bakmak gerekmez mi? Karar sade aklın ve temiz vicdanların!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*