Himmet Berki ve Bediüzzaman

Ali Himmet Berki 1900’lü yılların başında İstanbul Üniversitesi Medresetü’l-Kuzat (Hukuk Fakültesi)ne kayıt yaptırır ve başarılı bir öğrenci olarak eğitimine devam eder.

Arkadaşları arasında bilgi birikimi yüksek biri olarak bilinir ve sevilir. Öğrenci olmasına rağmen arkadaşlarıyla derin ilmî sohbetlere girer. Yine bir sohbette İstanbul’da gündemde olan Bediüzzaman hakkında konuşulur. O günden sonra her bir araya geldiklerinde Bediüzzaman, sohbet konusu olur. Ali Himmet ilme meraklı olduğundan yaşça kendinden büyük ilmî meclislere de giderdi. Bu meclislerde de Bediüzzaman ismi konuşulunca Bediüzzaman merakı artar, onu tanımak ve görmek ister. Ayrıca “Bediüzzaman her çeşit soruya cevap veriyor, kimseye soru sormuyor!” haberi onu daha da heyecanlandırır. Ali Himmet ve arkadaşları bir sohbet sonunda Bediüzzaman’ı bulalım ve onun sohbetine katılalım, diye bir karara varırlar.

Birkaç gün sonra aldıkları bir habere göre Bediüzzaman’ın Fatih’te bir handa kaldığı bilgisini alırlar ve arkadaşları ile Bediüzzaman’ı ziyaret etmek için yola çıkarlar. Söylenilen hana geldiklerinde Bediüzzaman’ın Fatih’te bir çayhanede olduklarını öğrenirler ve hemen çayhaneye giderler. Çayhaneye vardıklarında Bediüzzaman’ın etrafının kalabalık bir topluluk tarafından sarıldığını gördüler. Üzerinde hoca elbisesinin yerinde farklı garip bir elbise olması onları şaşırtmıştı. Bu garip kıyafet Ali Himmet ve arkadaşlarının merakını daha da arttırmıştı. Sohbet halkasındaki ilim adamları derin bir sessizlik ve hayranlık içinde onu dinliyorlardı. Sohbet halkasından biri “Felsefeci sofistlerin iddia ve fikirleri” ile ilgili bir soru sorar. Bediüzzaman aklî ve mantıkî deliller sıralayarak bu görüşleri çürütünce herkeste bir rahatlama olur. Sohbet esnasında Ali Himmet, Bediüzzaman’ın lügat bilgisi ve kelimelerin içine, köküne nüfuz etmesi onu çok etkilemişti. Daha sonra konu Arap, Fars ve Doğu-Batı edebiyatına gelir. Bediüzzaman’ın bu konudaki aklî ve mantıkî cevapları onlardaki hayranlık duygusunun pekişmesini sağlamıştı. Ali Himmet’in daha önce duyduğu Bediüzzaman’ın kimseden hediye, para almıyor sözü zihninde “İşte gerçek âlim!” diyerek onu daha da ilgiyle dinlemesine sebep oluyordu. Ali Himmet, o gün arkadaşlarıyla Bediüzzaman’ı can kulağıyla dinlediler. Sonra Ali Himmet ve arkadaşları gittikleri her mecliste de insanların Bediüzzaman için “İşte gerçek bir din âlimi!” demesi onların Bediüzzaman’a olan saygı ve hayranlıklarını arttırmıştı. Ali Himmet, yıllar sonra da o günü hatıra olarak anlattığında o günü yeniden yaşıyor gibi oluyordu.

Ali Himmet Berki aslen Akseki’nin Unulla Köyü’ndendir. Babası Elbistan kadısı iken o Elbistan’da doğmuş. İyi bir eğimden sonra babasının mesleğini esas alarak İstanbul’da Medresetü’l-Kuzat (hukuk fakültesi)ne kayıt olur ve okulu 1909 yılında birincilikle bitirir. İlk görev olarak Meşîhat-ı İslâmiyye Dairesi Fetvahânesi’nde İ‘lâmat Odası kâtipliğine kısa bir süre sonra yine İ‘lâmat Odası memur yardımcılığına, 18 Eylül 1911’de de müsevvidliğe tayin edilir. Ali Himmet 1913’te ilâve bir memuriyet olarak Medresetü’l-kudât’ın ahkâmü’l-arâzî hocalığına getirildi. 1922’de de Ankara merkez kadılığına tayin edilir. Bu vazifeden istifası üzerine Şer‘iyye ve Evkaf Vekâleti Hey’et-i İftâiyye üyeliğine getirildi. 1921-1922 yılları arası İstanbul Üçüncü Asliye Mahkemesi’ne, bir müddet sonra da İstanbul Asliye Mahkemeleri birinci reisliğine tayin edilir. Bir yıl sonra o zaman Eskişehir’de bulunan Temyiz Mahkemesi’ne üye ve ardından da İkinci Hukuk Dairesi’ne başkan olur. Emekliliğine kadar bu görevde kalır. Ali Himmet Berki hukukçuluğunun yanı sıra tıp, tarih ve edebiyata, bu arada Fars edebiyatına da ilgi duyar. Yayımlanmış 15 adet eserleri mevcuttur.

Ali Himmet Berki ile son yıllarında yapılan görüşmede Bediüzzaman ile ilgi olarak şöyle demiştir: “Ona atılmak istenen taşlar hep iftira taşıdır. Şöyle böyle derler, bunlar kat’iyen doğru değildir. Eserleri meydandadır, onun ilmine, irfanına başka bir delil aramaya ihtiyaç yoktur. Çünkü eserleri Nur Külliyatı meydanda ve ellerdedir. Ona hep yalan ve iftira atıyorlar. Yıllardır adlî ve resmî mercilerden geçen Risale-i Nurlar çok incelendi. Her şeyi ile meydana kondu. İlmine itiraz edemiyorlar, ancak iftira ile çürütmek istiyorlar.”

Ali Himmet Berki 24 Mayıs 1976 tarihinde vefat eder. Vasiyeti gereği doğduğu Unulla Köyü’nde babasının yanına defnedilir.

Kaynak:

1- Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-I.

2- https://islamansiklopedisi. org.tr/berki-ali-himmet

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*