Hıristiyanların Müslümanca tavırları; Müslümanların…

15 Temmuz gecesinin zalimlerini, katillerini, devlete isyan edenleri asın. Acımayın. “Kızım Fatıma da olsa“ deyin. Kararlılık gösterin.

Ama 15 Temmuz gecesi halkın karşısında, isyancı askerlerin yanında görülmemiş, 15 Temmuz gecesiyle hiç ilişkisi olmamış, alkışlamamış, destek olmamış kendi işinde-gücünde olanlardan ne istiyorsunuz Allah aşkına?

Star Gazetesi’nin yazarlarından Ahmet Taşgetiren’in 29.1.2017 tarihli yazısını okudum. Dünyamı hüzün kapladı. Gözlerim doldu, taştı ağladım sabahın seher vaktinde. Çaresiz çırpındım. “Bunlar olmamalıydı. Olmamalıydı“ diye söylendim durdum. Ama o kadar. Çaresizlik ne kadar kötü bir şey.

Temmuz’dan bu yana kaç ay geçti. Binlerce mazlûm ve mağdur kan ağlıyor. Sokağa çıkamıyor. Kimseyle konuşamıyor. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilemiyor.

Ama Müslümanlar bu haksızlıklara duyarsız, sağır veya “oda onlardan, o da cemaatten“ diyerek suçlayanlar, hatta “onlara az bile“ diyenler bile var.

Demek sizin bir yakınınız, akrabanız, dostunuz masum ve mazlûm olarak zarar görmedi. Siz bu sıkıntıyı hissetmediniz. Bu ıztırabı yaşamadınız. Suçsuz olduğu halde işinden olan, işsiz, güçsüz, itibarı sıfırlanmış, toplumdan soyutlanmış çaresiz çırpınan, inleyen bir akrabanız yok. Bir kan kardeşiniz bu duruma düşmedi. Yeğeniniz, kuzeniniz bu duruma düşmedi.

Düşmedi ki yanan bir yüreğiniz yok. Devlet yetkilileri ise üzerine düşeni yapmıyor. Aylar geçmesine rağmen yapmıyor.

Ne için? Ne için zalim-mazlûm, masum-suçlu ayırımı yapılmıyor?

Evet ben de profesör gibi perperişan olanları görüyorum. Biri de akrabam. 15 Temmuz sonrası açığa alındı. Sebebi Bank Asya’da hesabı olması.

Aylarca sıkıntı çekti. Depresyona girdi. Sonra göreve döndü. Kaybolan eşeğini bulan fakir gibi, çocuklar gibi ağlayarak sevindi.

Ama şimdi yine açığa alındı. Neymiş. Yine Bank Asya’yla ilişkisi var diye alınmış. “Nasıl bir ilişki var“ diye sordum.

Ev almıştı. Annesi, abisine; ”Şu parayı kardeşine gönder” diye para veriyor. O da Bank Asya’daki hesabına yatırmış. Yani kendi para yatırmamış. Hatırı sayılır makamdaki dostuma durumu anlattım.

Bana yol gösterdi: “Bir siyasî kanalla halledebilirsin.”

Allah, Allah.

Kendi bakabilecek durumda olduğu halde, bakamıyor, bir şey diyemiyor. Çünkü; ‘cıs’ yakar.

Masum akrabam için kapı kapı dolaşacağım. Önlerinde diz çökeceğim. Dil dökeceğim. Yalvaracağım. “Biz mazlûmuz” diye.

Yetkililerin işi ne?

Hayatım boyunca hiç yapmadığım bir iş. Zarar gördüğüm halde, şahsiyetim rencide edildiği halde gidip konuşmadım. Kapı kapı dolaşmadım. “Rabbimin bir bildiği vardır” dedim.

Yanlışta anlaşılsam, müdahele etmedim, isyan etmedim, sineme çektim. “Tevekkeltü alellallah” dedim.

Ama bu kadar ağır bir darbe yememiştim çok şükür. Bu kadar kötü haksızlığa uğramamıştım çok şükür.

Ama kendim uğramış gibi hissetmeye çalışıyorum. Çalışıyorum, ama elden bir şey gelmiyor.

“Bir topluluğa kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun“ buyuruyor Rabbim.

Müslüman, Müslümana adil olmuyor. Öfkesi, kini, hırsı, düşmanlığı emr-i İlâhîyi aşıyor. Suçlu ilân ediyor. Açığa alıyor. Aylarca Çin işkencesi çektiriyor. Aynı işkenceyi çocukları, ailesi, akrabası çekiyor.

Sayın Ahmet Taşgetiren’in verdiği örnek ve benimki sadece iki tane. Ama böyle olanların sayısı belli değil. Masa başında ahkâm kesiyorlar. Ama ne ahkâm. Nasıl ahkâm bu.

244 evlâdımızı Bolu’lulardan bir gurup insan çıkarak katletseydi. Katiller, devlet asileri Bolu’dan çıksaydı. Demek bütün Bolu’lular suçlu ilân edilecekti. Nüfus cüzdanlarına bakılıp yahutta nüfus memurluğundan Bolu’lular tesbit edilip, suçlu ilân edilecekti.

İlçelere de aynı muamele yapılacaktı. “Sizin de Bolu’yla bağlantınız tesbit edildi. Sizler de suçlusunuz” denilecekti.

Bolu’ya gidenler, Bolu’dan geçenler, Bolu’da cep telefonu kullananlar sizler de suçlusunuz. Çünkü Bolu’yla ilişkiniz tesbit edildi.

İyi de bunlar silâh kullanmadı. Silâh kullananlarla beraber suç mahallinde değillerdi. Teşvik ettikleri, tasvip ettikleri görülmemiş, tesbit edilmemiş. Olsun. Bolu’yla ilişkileri tesbit edildi.

Durum aynen böyle değil mi?

Kur’ân-ı Kerîm’de ise Rabbim: ”Birinin günahından diğeri sorumlu olmaz“ buyuruyor. Yani suçlar işleyene aittir. Akrabası suçlanamaz. Dostları suçlanamaz. Memleketlileri hiç suçlanamaz.

Bu âyet bizi bağlamıyor mu? Allah bu âyetle bize hitap etmiyor mu? Bize emretmiyor mu?

Ama Müslümanlar suskun. Haksızlık karşısında suskun. Yanlışlığa karşı suskun.

Amerika’daki Hıristiyanlar kadar da olamadık, olamıyoruz.

Müslümanlara yapılan haksızlıklar için meydanlara çıktılar. İtiraz ediyorlar, protesto ediyorlar. Haksızlığa meydan okuyorlar. Mazlûm ve mağdur Müslümanların yanında yer alıyorlar.

Acaba hangimiz Müslüman gibi davranıyoruz? O Hıristiyanlar mı yoksa biz Müslümanlar mı?

Acaba hangimizi tavrı Kitabullah’a uygun, Allah rızasına uygun?

Bugün Müslümanın Müslümana yaptığını, Peygamber Efendimiz (asm) her türlü fitneyi yapan, her türlü dalavereyi çeviren münafıklar için bile yapmadı.

Münafık olduklarını bildiği halde Müslüman muamelesi yaptı. Hainliği tesbit edilen münafığa dokunmadı. “Ya Rasülellah şu münafığın başını vurayım” diyen sahabisine izin vermedi. “Ben Muhammed (asm) arkadaşlarını, ümmetini öldürtüyor“ dedirtmem buyurdu.

Ya Resulullah (asm) senin uyguladığın Müslümanlık nerde? Nerde Ya Resulullah (asm)? Nerde?

Galiba Kur’ân-ı Kerîm’in içinde. İki kapak arasında hapsolmuş nefes alamıyor. Hayat bulamıyor hayatımızda. Ruhumuzun ruhu olamıyor.

(Merak edenler için Taşgetiren’in yazısı: www.star.com.tr/yazar/16-kardesten-biriyim-yazi-1181083)

Zekeriyya Koca

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*