Hitabetteki letâfet

Bediüzzaman Hazretleri talebelerine hitaben yazdığı mektuplarının tamamına yakınında “Aziz Sıddık” kardeşlerim kelimelerini tercih etmiş.

Onlarca yerde de “Sebatkâr, Mübarek, Muhlis, Fedakâr, Vefakâr, Kahraman, Bahtiyar, Hamiyetli, Şefkatli” sıfatlarını kullanmış. Bazı cümleler içinde “ telâş etmez meraklı kardeşlerim”, “ çok mübarek, çok faal, çok halis, çok kıymettar, Âhiret’i bırakıp fâni dünyaya dönmez kardeşlerim”, “Hizmet-i imaniyede azimkâr kardeşlerim” , “ Mübarek varislerim ve emin vekillerim”, “Sıkıntıdan usanıp bizlerden çekilmez kardeşlerim”, “Nur şakirtlerinin küçük pehlivanları”, “musîbet arkadaşlarım, sarsılmaz halis arkadaşlarım”, “Bu Medrese-i Yusufiye’de ders arkadaşlarım” gibi sıfatlarla başlayıp ; “Umum kardeşlerime taife taife, birer birer selâm ve duâ”, “Umumunuza birer birer selâm ve duâ”,  “Duânıza muhtaç kardeşiniz Said Nursî “ diye bitirdiği yüzlerce mektup Risalelerde yerini almıştır.

Ne zaman Nur Risalelerinin okunduğu bir derse katılsam yukarıdaki sıfatları yüzünde gördüğüm insanlarla karşılaşırım. Fıtratlar farklı, istidatlar farklı, sosyal konumları  farklı, ünvanları farklı, fakat sıfatları mutlaka yukarıdakilerden birisini veya bir çoğunu üzerinde taşıyan insanlar görürüm. Her Nur Talebesinin bu hitaplara olduğunu düşünürüm.

Üstad Hazretleri muhatabını rencide etmemek için önce kendi nefsini nazara verir.  Bir yerde cümleye başlarken; “Madem nefsim emmaredir, nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez öyle ise nefsimden başlarım “ diyerek başlar.  “Bil Ey Nefsim, Ey namazdan hoşlanmayan nefsim, Ey tembel nefsim, Ey Gafil nefsim, Ey nadan nefsim, Ey nefisperest nefsim, Ey şikemperver nefsim, Ey sabırsız nefsim, Ey dünyaperest nefsim…” gibi hitaplara Risale-i Nur’un bir çok yerinde rastlamak mümkündür.

Çeşitli mahkemelerde mahkeme heyetine hitaben; “Ey heyet-i Hâkime, Ey Müdde-i Umumi, Ey beni bu belâya sevk edip, bu hadiseyi icâd eden mülhid zalimler, Ey efendiler, kanun namına kanunsuzluk edenleri cinayetle ittiham ediyorum, Efendiler size kat-i haber veriyorum ki, Bu itirazda muhatabım yanlış ve nâkıs zabıtnameleriyle buradaki acib iddianameyi aleyhimize verdiren garazkâr ve vehham memurlardır” şeklindeki hitapları ise, hakkın hatırını korumak için kimseye minnet etmediğini, kimseden çekinmediğini, en dehşetli şahısların karşısında izzetini muhafaza ettiğini göstermektedir.

1934’te Eskişehir ağır ceza mahkemesince keyfi bir kararla 11 ay cezaya çarptırılınca, Bediüzzaman karara itiraz etmiş ve bu cezanın bir beygir  hırsızına veya kız kaçırıcısına lâyık olduğunu belirterek, kendisinin ya beraatine veya idamına veyahut 101 sene hapse mahkûmiyetini ısrarla istemiştir.

31 Mart hadisesinde isyan eden 8 tabur askere hitaben; “ Ey şanlı asakir-i muvahhidin, Ve ey millet-i mazlûmeyi ve mukaddes islamiyeti iki def’a büyük vartadan tahlis eden muhteşem kahramanlar” diye hitap ederek vahim hadiselerin önüne geçmiştir. Bu hadiseyle alâkalı çıkartıldığı mahkemede mahkeme reisi Hurşit paşaya on beş kadar hocaların asılı durdukları yerde ve pencereden onları gördüğü halde sende şeriat istemişsin sorusuna cevaben; “Şeriatin bir hakikatine, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira Şeriat Sebeb-i Saadet ve Adalet-i Mahz ve Fazilettir” diyerek pervasızca ölüme meydan okumuş ve iddialara beş para ehemmiyet vermemiştir. Beraat alarak çıktığı mahkemeden de,”Zalimler için yaşasın cehennem” diye bağırarak oradan ayrılmıştır.

Şam’da Emeviye Camii’nde; “Ey bu Cami-i Emevîde bu dersi dinleyen Arap kardeşlerim! Ben haddimin fevkinde, bu minbere ve bu makama irşadınız için çıkmadım. Çünkü size ders vermek haddimin fevkindedir. Belki içinizde yüze yakın ulema bulunan cemaate karşı benim misalim, medreseye giden bir çocuğun misalidir ki, o sabî çocuk sabahleyin medreseye gidip, okuyup, akşamda babasına gelip, okuduğu dersini babasına arz eder. Tâ doğru ders almış mı, almamış mı? Babasının irşadını veya tasvibini bekler. Evet, bizler size nispeten çocuk hükmündeyiz ve talebeleriniziz. Sizler bizim ve İslâm milletlerinin üstadlarısınız. İşte, ben de aldığım dersimin bir kısmını, sizler gibi üstadlarımıza şöyle beyan ediyorum”, sözleriyle de tevazûun en güzel misalini vermiştir.

Talebelerine karşı son derece şefkatli, lâtif bir tarzda hitap ederken, ulemâya tevazu, nefsine karşı acımasız, haksızlıklar karşısında korkusuz, zulümler karşısında pervasız bir yaklaşımı şiar edinen Üstad Hazretleri Allah’a (cc) münacaatında  “Ya İlâhî ve Ya Rabbi”,  “Ey Vacibü’l Vücud! Ey Vahid-i Ehad”, “Ey Kadir-i Zülcelal, Ey Kadir-i Mutlak”, “Ey Mutasarrıf-ı Fa’al ve Ey Feyyaz-ı Müteal”, “Ey Fa’alün Lima Yürid”, “Ey Arz ve Semavatın Hâlık-ı Zülcelali”, “Ey Fatır-ı Kadir, Ey Fettah-ı Allam, Ey Fa’al-i Hallak”, “Ey Hâlık-ı Küll-i Şey”, “Ey şiddeti zuhurundan gizlenmiş ve Ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zat-ı Akdes”  gibi daha pek çok senâ ve saygı ifadeleri kullanmıştır.

Üstâd Hazretleri, davranışları ve halleri ile olduğu gibi, sözleri ve yazıları ile de, İslâm’ın hem letâfetine, hem de izzetine en yakışan bir hayat tarzı göstermiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*