Hız ve haz çağı

Aksiyon filmlerinin oyuncusu Paul Walker’in ölümü gazetelere yansıdı. Aktör’ün geçmişte araba yarışlarını konu alan “Hızlı ve Öfkeli” filminde oynaması ve hayatının hız yapan bir aracın içinde son bulması ilginç bir tevafuku gözler önüne serdi.

Hollywood oyuncularının beyaz perdede canlandırdığı “süper” tiplemelerin tam tersi özel hayatlarında sergiledikleri “aciz” görüntüler bazen bir ibret vesikası özelliği taşıyor.

Mesela: Superman filmini herkes bilir.

Konu herkesçe malûm; Kripton gezegeninden gelmiş ve süper güçlere sahip bir karakter olan Clark Kent, Süper adam kişiliği ile tek parmağıyla dünyayı yerinden oynatıyor, insanüstü varlığıyla bütün düşmanlarını yeniyor.

Yani: tipik bir “ilâh”laştırma çabası.

Superman filminin oyuncusu Christopher Reeve’e ne oldu biliyor musunuz?

Ünlü aktör attan düşüp boynunu kırdı. Hayatı boyunca felçli yaşamak zorunda kaldı.

O havalara uçan, herkese meydan okuyan ve dünyayı yerinden oynatan kas yığını “kahraman” gitmiş, yerine tekerlekli sandalyeye mahkûm ve boynundan aşağısı tutmayan zavallı bir insan gelivermişti.

Reeve öldüğünde bu olayı şöyle yorumlamıştım:

“Christopher Reeve uzun bir müddet tekerlekli sandalyeye mahkum olarak ibret-i âlem için yeryüzünde dolaştırıldı. Hatta o ‘süper” adamın yerine ‘engelli”lere yardım eden sıradan bir insan olarak uzun bir müddet yaşadı.”

Bir başka ölüm daha…

Geçen yıl, Spartacus dizi filminin Avustralya asıllı oyuncusu genç aktör lenf kanserinden öldü.

O günün magazin gazeteleri bu ani ölüm karşısında, “Dağ gibi yakışıklı ve sağlıklı adam kanserden bir anda ölüverdi.”

Spartacus dizisinde bol kan, şiddet, müptezellik alabildiğine sergileniyordu. Spartacus karakteri “güçlü” ve “yenilmez” bir portre çiziyor, önüne geleni biçen bir kasap gibi görünüyordu. Birçok sahnesinde baştan aşağı “kibir” akıyordu.

Irkçılığın temeli olan güç, putlaştırılıyordu bu dizide. Baştan sona “kibir” ve “güç” gösterisi haline dönüşen bu dizinin başrol oyuncusunun “kanser” olması tesadüfî değil.

Bunun bir anlamı olduğunu düşünüyorum.

Kibir, büyüklenmek, ululuk iddia etmek… Ölen Hollywood karakterlerin ortak özellikleri de sanki buymuş gibi geliyor bana.
*
Yaşadığımız çağ, yani modernizm, zihnimize iki kelime dayatıyor: Hız ve haz!

Çağın çarkları bir yandan insanlığı ihtiyaçların sınırsızlığını telkin ederken diğer yandan sınırlı kaynaklarını kullanmak noktasında devamlı rekabet halinde tutuyor.

Öte yandan günümüz insanı, medyanın biçtiği rol model insan şeklini almak için spor salonlarına koşturuyor, beyaz perdedeki aktörleri taklit ediyor, onun gibi “ilâh”lığa soyunuyor. Bir Süperman, bir Spartacus olma hayaliyle yanıp tutuşuyor.

Düşünce dünyasını “sahte kahramanların” sahte gücüne dayalı argümanlarla dolduranlar, etrafını beğenmiyor, kibir ve dalalet vadilerinde at koşturuyor.

Bu yüzden milyonlarca kişiyi etkileyen karakterlerin, gerçek hayattaki ölümleri, bize apaçık bir ibret levhası gibi geliyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*