Hizmet Rehberi ile hizmeti öğrenmek

alt

Her işin bir rehberi vardır. Her iş sahibi kendi mesleğinin esaslarını, husûsiyetlerini o rehberden öğrenir. Nur Talebelerinin rehberi ise Hizmet Rehberi’dir. “Adâlet-i hakîkiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta bulunan Risâle-i Nur’dur” diyen Bediüzzaman Said Nursî, insanların saadetinin ancak hakikî bir adaletin tesisi ile olacağını belirterek, Risale-i Nur’un hakikatlerine dikkat çekmekte, bu hususları ders veren Risale-i Nur’a çağırmaktadır.

“Evet, şimâlden gelen küfr-ü mutlâk cereyanını durduracak, yalnız Risâle-i Nur’dur. Siyâset, diplomatlık, bu vazifeyi göremez” diyen Said Nursî, siyaset ve diplomatlıkla bu yaşanan dehşetleri önlemenin mümkün olmadığını, ancak Risale-i Nur’un hakikatleriyle dalâlet ve zulüm karanlıklarının dağılacağını belirtmektedir. “Onun için, vatanperver ve milliyetçi ve siyâsetçiler, Nurlara sarılmaya mecburiyet var” diyerek, milletin mukadderatı üzerinde söz sahibi olanların, Risale-i Nur’a sarılmadıkları takdirde, hata ve yanlışa düşeceklerini belirtmektedir.

“Biz, Risâle-i Nur’la, bu memleketin ve istikbâlin en büyük iki tehlikesini def etmeye çalışıyoruz” diyen Said Nursî, birinci tehlike olarak anarşiyi önlemek, ikinci olarak da üç yüz elli milyon [şimdi bir buçuk milyar] Müslümanın nefretlerini kardeşliğe çevirmekle, bu memleketin en büyük nokta-i istinadını temin etmektir demektedir. Müslümanları saran nefretin ancak Risale-i Nur’la izale edileceğini söyleyen Said Nursî, Müslümanların kardeşliğinin yeniden tesisinin Risale-i Nur’la olacağına ve bu sayede bu memleketin de büyük bir güç ve dayanak noktası elde edeceğine değinmektedir.

“İhtilâftan ve böyle hâdiselerden istifâde eden ve fırsat bekleyen haricî muzır cereyanlar, o baruta ateş atıp bir yangın çıkacaktı” diyen Said Nursî, muzır cereyanların en küçük bir dâhilî karışıklıktan istifade edeceğine değinmektedir. Zirâ âlem-i İslâm’ın şu mevcut hali buna şahittir. Bu muzır cereyanları fark edemeyen âlem-i İslâm’ı uyandıracak olan Risale-i Nur’dur. Çünkü Risale-i Nur bu muzır cereyanları tesbit etmiş ve muhafaza yolunu göstermiştir.

“Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek…” diyen Said Nursî, mezhep, meşrep, meslek olmak üzere her türlü farklılıktan doğacak olan ayrılıkların önünü kesmekte, her şart altında ittifak etmenin gerekliliğini söylemektedir.

“Neden, ne dâhilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirtlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun?” sorusuna cevap veren Said Nursî, siyasetli cemaatlere dayanmamasının sebebini, mesleğimizin esası olan ihlâs olduğunu söyleyerek, en iyi çarenin, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfîk-ı İlâhiyeye dayanmak olduğunu söylemektedir. Demek bize düşen, siyasetli cemaatlerden uzak durmak, Risale-i Nur dairesine çoklar girsin diye, hâkimiyet ve idare üzerinde söz sahibi olmak dâvâsına düşmemek gerektir. Çünkü Bediüzzaman Said Nursî, birçok kuvvet ve cereyanın davetine hayır demiş, en büyük kuvveti ihlâs bilmiş ve öyle ders vermiştir.

“Metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuât var ki, öyleler, her biri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş adi bir adam ve yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velîlere tefevvuk etmişler var” diyen Said Nursî, hizmet-i imaniyede sadakat ve metanetle yer alan sıradan bir insanın veya bin gencin bile kazanabileceği makamı söylemekte, bu sırrın ancak Risale-i Nur mesleğine has olduğuna değinmektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*