Hizmete Zübeyir Gündüzalp dokunuşları

Üstad Bediüzzaman’ın vefatından sonra Risale-i Nur hizmetleri devam ederken; hizmetlere canlılık katacak ve dağılan hizmet sistemini toparlayacak, sağlamlaştıracak biri gerekiyordu. Çünkü Nur Talebeleri, Üstadlarının vefatıyla ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Şevkleri kırılmıştı.

İşte Zübeyir Gündüzalp, böyle bir zamanda kilit rol üstlenmişti. Bütün çarkları tekrar çalıştırmış ve hizmetlerin hızla devam etmesine vesile olmuştu. Nur Talebelerinin bulunduğu her şehire gider, talebelerin şevklerini arttırır, çalışmalarını hızlandırır, hizmetleri aktifleştirirdi.

Talebe hizmetinde Zübeyir Gündüzalp: Zübeyir Gündüzalp sisteminde en önemli hizmetlerden biri talebe yetiştirmekti. Tam bir müdebbir kişiliğe sahipti. İşleri yoluna koymaya çalışır, talebeler için bütün fedakârlığı gösterirdi. Talebe hizmetindeki ölçüsünü ‘Zübeyir Gündüzalp Hayatı – Mefkûresi’ adlı kitaptan bir alıntı ile aktaracağız. Mehmet Kutlular anlatıyor: “Zübeyir Ağabey bize çok fazla müdahale etmezdi. Ama temel hatalarımız olduğu zaman mutlaka ikaz ederdi. Hiç kendi haline de bırakmazdı… Beraber çalıştığı insanları, yanlışları da olsa korurdu. Çünkü insanlar yanlış yapmadan mükemmeli bulamazlar.

“O, bir insan yanlış yaptı diye hemen ondan vazgeçmezdi, kişiye değer verirdi. Eğer kişinin, Risale-i Nur’a sadâkati tamsa, onun ufak tefek kusurlarını gözardı ederdi.”

Cemaat içi meselelerde Zübeyir Gündüzalp: Zübeyir Gündüzalp, cemaat içinde bir mesele olduğu zaman çok hassas davranırdı. Kardeşleri teskin ederdi. Hizmete engel olan problemleri, kardeşlere şevk vererek çözerdi. Yine böyle bir problemle karşılaştıkları dönemde Zübeyir Ağabey, Mehmet Kutlular’a şöyle söylemiş:

“Kutlular kardeşim, bu hadiseler bitmez. Siz bu problemlerin kökünü kazımaya çalışıyorsunuz. Ama bunların biri biter diğeri başlar. Böyle şeylerle uğraşmak yerine, ‘ağzınız sussun, eliniz çalışsın’. Hizmete yönelin, hizmet yapın. İnsanlar o iyiliğe ve hizmete bakar. Konuşmak aynı zamanda tehlikeli ve sıkıntılıdır. Çünkü insan, hissini karıştırır. İftira ve birtakım mübalâğalar girebilir. Bunun manevî mesuliyeti de vardır. Ve gıybet olur.”

DEĞER ÖLÇÜSÜ RİSALE-İ NUR İDİ

Onun için tek değer ölçüsü Risale-i Nur idi. Kişi, Risale-i Nur ölçülerini üzerinde ne kadar bulunduruyorsa onun kıymeti o kadar idi. Yoksa Zübeyir Ağabey, şahsına yapılan iltifatlara hiç kıymet vermezdi. Ya da maddî yardım onun için bir değer ölçüsü değildi. O, sadece sadâkat bekliyordu. Kişinin, kendisine hürmet göstermesi lüzum değil, Üstad’a sadık olsun, yeter.

Çünkü Zübeyir Gündüzalp, şu hakikati Üstad’ından öğrenmişti: “Evvelâ rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o teveccüh-ü rahmetin in’ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir.. çünki kabir kapısında söner, beş para etmez!” (Mektubat, s.413)

Ahmet Sait Toprak

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*