Hizmetkâr devletten, efendi devlete

İttihad ve Terakki’nin bozuk kanadının kurduğu yeni TC’de aristokratlar; “Köylü milletin efendisidir” sloganına rağmen, “Çarıklı ile efendilerin oyu nasıl bir olur” deyip, şehre bile almadılar. Cumhuriyet deyip, Osmanlı’yı redd-i miras yapanlar aslında; “Zaman olur zıt, zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lâfız, mananın zıddıdır. Adalet külâhını zulüm başına geçirmiş. (…)Esaret-i hayvanî, istibdad-ı şeytanî; hürriyet nam verilmiş”1 veciz hakikatın tam tefsirini gösterdiler.

Kaldı ki Osmanlı, milletini ve tebasını aç bırakmamış, hatta Sudan’daki kuşların iaşesine kadar düşünmüş sosyal bir devletti. Bir asırdır Demokrat dönemler hariç milleti maraba, aç ve köle yaptılar. Harpten çıkmış bir millete, öyle vergiler yüklediler ki, yokluktan ayakkabı derisinin suyunu bile içirttiler. İnsanlar kuru bir kemikten ibaret “ince hastalık” denilen veremden gözünü açamıyordu ki, bu günkü kanserden bile beterdi.

Ezan için, din için Çanakkale Geçilmez destanını yazan bu millete, “Dini sen bilmezsin, sefih medeniyetin kabul ettiği şuursuz bir dini yaşayacaksın” dediler. Harplerden bizâr olmuş, varı yoğu elinden alınmış bu necip millete, zorla serpuşumuzu giyeceksin diye on binlerce masraf ettirdiler. Giymeyen İskilipli Âtıf Hoca gibi şahsiyetleri ibret-i âlem için iki defa idam ettiler. Yine, şapka giymedi diye; İstiklâl Marşı şairi M. Âkif Ersoy ve Hilâfetin son Şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi gibi değerlerimizi sürgüne gönderdiler. Yaktılar da yıktılar, bid’akâr rejimi hayata geçirmek için her yola başvurdular.

17 milyon Müslümandan 15 milyon zorla para toplayarak sefahetlerine ve ondan gelen hastalıkları için doktorlarına harcadılar.

Dinsizliğin had safhada olmasıyla, toprağın insanlara küstüğü kaht u galâ (yokluk) dönemlerinde Millî Şef İsmet İnönü’nün; “Evet sizi aç bıraktık, ama savaşa sokmadık” ifadesiyle yoksulluğu itiraf ettiler.

EFENDİ DEVLET MAKAS DEĞİŞTİRİYOR

İlginçtir, Bediüzzaman Hazretleri’nin 1948’den sonra 3. Said dönemine girmesiyle beraber devlette başka işler oluyordu. Devlet refleksi had safhadayken, NATO’ya girmek için çok partili hayata geçmemizle beraber o devlet refleksi, derin devlet diye bir yapı oluşturdu ki, perde arkasında hiç umulmadığı tarzda, hattâ bazen demokrat bile görünerek icra-i faaliyet gösterdiler.

Her gün sekiz gazete okuyup, gazetelere makaleler yazan, bir parça siyaset yoluyla dine hizmet etmeye çalışan, Padişahlarla oturup kalkan, kendi ifadesiyle İstanbul’dan Ankara’ya giderken Eski Said’in Yeni Said’e inkılâp ettiği bir zamanda, Yeni Türkiye ile beraber gazete okumayan Bediüzzaman, Risale-i Nur’un telifinin tamamlanmasıyla, gelen fitneleri görmüş olacak ki; “Evet, büyük kusurlarımdan bir tek suçum: Vatan ve millet ve din namına mükellef olduğum büyük bir vazife-i dünyaya bakmadığım için- yapmadığımdan, hakikat noktasında afvolunmaz bir suç olduğuna ve bilmemek bana bir özür teşkil edemediğine şimdi bu Afyon hapsinde kanaatım geldi.”2 diyerek, hem devlette yeni yapılanmanın hem de Siyasal İslâm hazırlıklarına karşılık 3. Said’in gelişini ilân ediyordu.

Kemalist devlet tek parti iktidarıyla bütünleşmişken, Demokratların ayak sesleriyle başka bir rol üstlenip derin yapılarda boy göstererek milleti fişleme yoluna gittiler. Hattâ Demokratlar devleti yönettiği dönemde bile “iktidar olduk, ama muktedir olamadık” sözü bu hakikatın bir göstergesidir.

Ticanî hadisesiyle 5816 sayılı “M. Kemal’i Koruma Kanunu” çıkması, Menderes’i Londra’dan getiren uçak kazası, Nurcular’a olan baskılar derin devleti ifşa ediyordu. Bediüzzaman Hazretleri bu baskıların nereden geldiğini bildiğinden “âdil hâkimler” ve Menderes’e “İslâm kahramanı” demesi ve DP’yi açıktan desteklemesi bunun işaretleridir. Basit bahanelerle hükûmet aleyhine ayaklanmalar ve “ulus”çu basınla saldırılması, 27 Mayıs İhtilâli ve nihayetinde saçma sapan bahanelerle üç demokrasi kahramanının idam edilmesi, Kemalist devletin başka şekillere bürünerek hükmünü sürdürdüğü apaçıktır. Kısaca devlet biziz, kimseye yönettirmeyiz.

Dipnot:
1. Şuâlar.
2. a.g.e.

Not: Ramazanı şeriflerinizi tebrik eder, hastalıklardan, fitnelerden kurtuluşumuza vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*