Hizmette sabır ve sebat

Ne zamandır, eskisi gibi hizmette olamıyorum. Ağabeylerle, kardeşlerle zaman zaman problemlerim oluyor. Hem hizmet edemediğim hem de cemaate sıkıntı verdiğim için çok üzülüyorum” gibi pek çok soru iç dünyamızda olabiliyor.

Hâlbuki dershanede kalırken hizmet etmek kolaydır. Sıkıntısı varsa da, hizmetin lezzeti onu unutturur. Evlenip, sosyal hayatın içine girince hizmet zorlaşır. Derslere gidip gelmek bile büyük gayret ister. Evin derdi çekilmez, ağabeylerin sözleri yük, her olumsuzluk bir dert olur! Yaş ilerledikçe enaniyet de kuvvetlenir. İşte bu hallerde cemaatin içinde bulunmak, derslere devam etmek bile büyük hizmettir.

Bir padişah varmış. Bir akıllı dervişi kendisine fikir hocası olarak tutmuş. Her gün belli saatlerde yanına alır, konuşurmuş. Derviş de her konuşma sonunda: “Padişahım sen doğru ol, eğri bulur belâsını” dermiş. Padişah da dervişe her gün bir altın verirmiş. Derviş de evine giderken, saray çıkışında bekleyen kör bir dilenciye o altını verirmiş. Uzun süre bu böyle devam etmiş. Mizacı ve zihniyeti bozuk olan kör dilenci, “Her gün bir altın bu dervişten alacağıma, dervişi kovdurur padişahın kendisinden alırım’’ diye düşünmüş. Bir yolunu bulup padişaha çıkmış. “Efendim” demiş: “Bu derviş seni beğenmiyor, senin aleyhinde bulunuyor, hatta ağzının koktuğunu söylüyor. Bir dahaki konuşmaya ağzı ve burnu kapalı olarak yanınıza gelecek.” Bunu diyen kör, sonra dervişi bulup ona da şöyle diyor: “Padişah, senin ağzının koktuğunu söylüyor. Yarınki görüşmeye ağzını ve burnunu bağlayarak git.” Her şey Kör’ün planı üzerine gelişiyor. Padişah, görüşme sonucunda, Derviş’e altın yerine, içine idamını emredip yazdığı bir zarf veriyor. “Bunu hazineme götür, ücretini oradan alırsın” diyor. Derviş huzurdan ayrılıyor. Sarayın dışında bekleyen Kör’ün yanına varıyor. Kör, durumu soruyor o da aynen anlatıyor. Kör: “Her halde pusulada büyük para veya mücevherat verilmesi emrediliyor. Çünkü adam hazineye havale edilmiştir” diye düşünüyor. O, mektubun da kendisine verilmesini istiyor. Dünyada gözü olmayan derviş, mektubu hemen veriyor. Kör, hazineye gidiyor, yazıyı veriyor ve başı uçuyor.

Ertesi gün padişah, mutat vakitte dervişi huzurunda görünce şaşırıyor. Durumu soruyor. Bunun üzerine her ikisi de olayları anlatıyorlar. Derviş, o gün ki en son sözünü yine söylüyor: “Padişahım, sen doğru ol, eğri bulur belâsını.”

Hikâye yorumlanacak olursa: “Kardeşim, hizmetin içinde de menfaatini düşünenler, birbirini çekemeyenler bulunabilir. Veya öyle zannedilebilir. Siz sabırlı olun, Allah, herkese lâyık olduğunu verir. Hem hizmetin içindeki zorluklara tahammül etmekte çok büyük lezzet vardır.”

Allah dostu olan bir adam, üç gece üst üste aynı rüyayı görünce, bunun rüyayı sadıka olduğuna kanaat getiriyor. Rüyada kendisine söylenenleri yapmaya başlıyor. Rüyada kendisine üç şey söylenmiştir: 1- İlk gördüğün şeyi yiyeceksin. 2- İkinci gördüğün şeyi gömeceksin. 3- Üçüncü gördüğün şeyde arabulacaksın. Yani, “Yiyeceksin, gömeceksin, bulacaksın.”

Adam yola çıkar, rüyada belirtilen istikamette yürür. Yürürken karşısına büyük bir dağ dikilir. İlk gördüğü şey budur. Hayret eder, çünkü dağ yenmez ki. Sabrederek yürümeye devam eder ve dağa doğru yaklaşır. Yaklaştıkça dağ küçülür, yaklaştıkça küçülür. Önce bir tepe kadar, sonra bir ev kadar küçülür. Derken bir insan kadar olur. Gittikçe bir ekmek kadar ve bir yumurta kadar küçülür. Nihayet tatlı güzel bir hurma olur ve adam onu yer.

Adam yoluna devam ederken bir altın tabağa rastlar. İkinci gördüğünü gömmesi gerektiği için onu gömer. Biraz yürür, geri döner bakar ki tabak dışarıdadır. Her halde iyi gömmedim, diye döner daha derine gömer. Bu işi üç defa tekrarlamasına rağmen tabak dışarı çıkar. Adam artık aldırmaz, yoluna devam eder.

Biraz daha yol aldıktan sonra bir güvercinle karşılaşır. Hızlı bir şekilde uçan güvercin, adamın kucağına sığınır: “Ne olursun beni kurtar, beni bir şahin takip ediyor, beni yiyecek, oysa küçük yavrularım var, ölürsem onlar annesiz kalır” derken şahin de çıka gelir: “Güvercin benim avımdır, karnım da çok açtır, onu çok kovalayarak yoruldum, şimdi tam yakalayacakken sana sığındı. Allah onu bana helâl kılmıştır, avımı ver.” Adam, rüyayı hatırlar. Rüyaya göre ikisini de razı edecek, arayı bulacaktır. Şahine der ki: “Bunun yavruları varmış, bunu yeme, baldırımdan sana et vereyim karnını doyur, insan eti bütün etlerden lezzetlidir.” Şahin kabul eder. Şahinle güvercin memnun kalıp ayrılırlar. Adam da aksaya aksaya, acı çeke çeke yürümeye çalışır. Fakat ayağı fazla yürümeye tahammül edemez, tam oturmaya karar vermişken iki adam çıkar karşısına. Onu tebrik ederek bu imtihanın sırrını, hikmetini açıklarlar:

1- İlk gördüğün dağın hurma olması, hayattaki güçlüklerdir. Sabredildiği takdirde elemi gider, lezzeti kalır, onu yersin. Zahmette rahmet vardır.

2- Yere gömdüğün altın tabak, yaptığın iyiliklerdir. Sen ne kadar saklasan da onlar gizlenemez. İyilik yap denize at balık bilmezse Hâlık bilir.

3- Şahinle güvercin ise birbirleriyle uğraşan insanlardır. Önemli olan her iki tarafı memnun edebilecek bir adaletli yol bulmaktır. Bu yolu bulmak insanlık gereğidir. Bu yol fedakârlıklar ister. Siz bu yolda başarılı oldunuz. Artık, Allah’ın sevgili kulusunuz.

Hikâyeden çıkarılacak hisse: “Bu hizmetteki zorluklar, sıkıntılar, hatta hatalar dağ gibi görünmemeli. Hizmette sabır ve sebat gösterirsek dağlar küçülür gider, sonra sabrettiğimizin lezzeti kalır. Bu Kur’ân hizmetinde yapılan iyilikler, fedakârlıklar ve çalışmalar kaybolmaz. Onlar ayna gibi herkese görünür. Cemaat içinde arabulucu, sulhçu, tesanütlü ve ihlâslı olmalıyız. Cemaatin vahdetini muhafaza etmek için çok çalışmalıyız. Bize düşen sabırlı ve faydalı olmaktır. Gerisi Allah’a kalmıştır.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*