Hizmetteki ahlâk, hizmetten daha üstündür

Ta­sav­vuf­ta ma­ne­vî ter­bi­ye­nin son a­şa­ma­sı hal­ka dön­mek ve hiz­met et­mek­tir. Bu, ha­ki­ka­te var­mak ve er­mek­tir ki, Ri­sa­le-i Nur Ta­le­be­le­ri ha­ki­kat mes­le­ğin­den git­tik­le­ri i­çin ha­yat­la­rı­nın her â­nı hem mer­te­be ka­tet­mek hem de hiz­met et­mek­le iç i­çe­dir.

Hiz­met­te top­rak gi­bi ol­mak, gü­neş gi­bi ol­mak hiz­me­tin e­dep­le­rin­den­dir. Bu e­de­bin na­sıl ya­şa­na­ca­ğı­na da­ir düs­tur­lar i­se, İh­lâs ve U­huv­vet Ri­sa­le­le­rin­de ders ve­ril­miş­tir.

İ­man, Kur’ân hiz­me­tin­de o­lan­lar top­rak gi­bi ol­ma­lı­dır. Tâ ki, kim na­sıl dav­ra­nır­sa dav­ran­sın on­dan sa­de­ce gü­zel­lik­ler ve ha­yır or­ta­ya çık­sın. Hiz­met­te o­lan­lar gü­neş gi­bi ol­ma­lı ki, hep hak­kı söy­le­sin, hak­kı tav­si­ye et­sin, mü­za­he­met­siz hak hiz­me­tin­de re­ka­be­te gir­me­den hiz­met et­sin ve her­ke­si ay­dın­lat­sın. Hiç kim­se­yi a­yırt et­me­den, dost-düş­man a­yı­rı­mı yap­ma­dan her­ke­se ‘mah­lû­ki­yet ci­he­tin­de kar­de­şiz’ düs­tu­ru i­le ba­ka­bil­mek yi­ne bir hiz­met e­de­bi­dir. Ya­pı­lan hiz­me­ti kim­se­nin ba­şı­na kak­ma­dan, min­net al­tı­na sok­ma­mak, hat­ta baş­ka­sı­nın yü­kü­nü, ya­pa­ma­dı­ğı­nı da­hi şevk­le ya­pa­bil­mek yük­sek bir ah­lâk ve e­dep­tir.

Ha­ya­tı­nı hiz­me­te vak­fet­mek as­lın­da hep şu ha­ki­ka­ti ha­tır­la­ya­rak yü­rü­mek­tir. “İn­san­la­rın en ha­yır­lı­sı in­san­la­ra en fay­da­lı o­la­nı­dır.” (Ha­dis-i Şe­rif)

Hiz­met­te i­ken is­ti­şa­re­nin hak­kı­nı ver­mek, is­ti­şa­re­siz a­dım at­ma­mak, mey­lü’t-te­fev­vuk, ta­sav­vur-u şah­sî, mey­lü’r-ra­hat, ne­ti­ce­ye ka­rış­mak, a­ce­le­ci­lik, ü­mit­siz­lik has­ta­lık­la­rı­na kar­şı u­ya­nık ol­mak, ma­ne­vî bes­len­me­le­ri ih­mal et­me­mek, ‘Lâ­a­kal her on beş gün­de İh­lâs Ri­sa­le­si­ni o­ku­mak’, ‘Ma­bey­ni­niz­de İh­lâs, U­huv­vet, Mey­ve­nin Dör­dün­cü Me­se­le­si ve de­si­se-i şey­ta­ni­ye ri­sa­le­le­ri­ni o­ku­yu­nuz.’ tav­si­ye­si i­le bu ders­ler­le tak­vi­ye ol­mak, hiz­me­tin sağ­lık­lı­lı­ğı, e­de­bi ve rı­za-i İ­lâ­hi­yi ka­zan­mak nok­ta­sın­da çok ö­nem­li­dir.

Al­lah rı­za­sı i­çin bir hiz­me­tin i­çin­de bu­lun­mak ka­dar ka­zanç­lı bir iş yok­tur. Pey­gam­ber E­fen­di­miz (asm) “Bir top­lu­luk i­çin­de en bü­yük se­va­bı hiz­met e­den a­lır” bu­yur­muş­lar­dır. Yi­ne bir ha­dis-i şe­rif­le­rin­de, “Sa­da­ka­la­rın en fa­zi­let­li­si Al­lah yo­lun­da hiz­met et­mek­tir” bu­yur­muş­lar­dır.

Ce­nâb-ı Hak hiz­me­tin i­çe­ri­si­ne lez­ze­ti­ni de koy­muş­tur. Bu yüz­den ak­la, kal­be, ru­ha çok da zor gel­mez. Tam ter­si kal­bin ve ru­hun ra­hat­la­ma­sı, lez­zet al­ma­sı söz ko­nu­su­dur. El­bet­te bu­ra­da lez­zet a­lan nok­ta­nın ta­yi­ni, o hiz­me­tin ne ka­dar ih­lâs­la ya­pıl­dı­ğı i­le doğ­ru o­ran­tı­lı­dır. E­ğer nef­sin lez­ze­ti var i­se, hiz­met­te­ki ih­lâ­sı sor­gu­la­mak ye­rin­de o­la­cak­tır. Kalp ve ru­hun lez­ze­ti his­se­di­lir­se, böy­le bir hiz­met­te is­tih­dam et­ti­ği i­çin Ce­nâb-ı Hakk’a şük­re­di­le­cek­tir.

İn­san­la­ra hiz­met et­me­nin, ki­şi­nin ken­di ke­ma­lâ­tı­nı dü­şün­me­sin­den çok da­ha i­le­ri bir ah­lâk ol­du­ğu­na da­ir Pey­gam­ber E­fen­di­miz (asm) za­ma­nın­da ya­şa­nan şu ha­di­se dik­kat çe­ki­ci­dir. Bir yol­cu­luk es­na­sın­da as­hab­da bir kıs­mı Pey­gam­be­ri­mi­zin (asm) ya­nı­na ge­le­rek, bir şah­sı öv­me­ye baş­lar­lar: “Ey Al­lah Re­su­lü! Biz bu a­dam gi­bi­si­ni gör­me­dik. Bir ye­re in­di­ği­miz­de he­men na­ma­za ko­şar, dur­ma­dan na­maz kı­lar, ha­re­ket e­din­ce tek i­şi Kur’ân o­ku­mak­tır, bir de de­vam­lı o­ruç tu­tar de­di­ler. Pey­gam­be­ri­miz (asm), o­na bun­la­rı yap­ma im­kâ­nı­nı kim ve­ri­yor? O bun­la­rı ya­par­ken ih­ti­yaç­la­rı­nı kim gö­rü­yor di­ye so­rar. As­hap, ‘Biz­ler’ di­ye ce­vap ve­rir. Bu­nun ü­ze­ri­ne Pey­gam­be­ri­miz (asm), ‘Bu du­rum­da si­zin he­pi­niz, on­dan da­ha ha­yır­lı­sı­nız’ bu­yur­muş­lar­dır.

E­vet, hiz­me­te ta­lip ol­mak biz­den, is­tih­dam et­mek Ce­nâb-ı Hak’tan­dır. Bu yüz­den in­san sağ­lı­ğı­nı, genç­li­ği­ni, ma­lı­nı, vak­ti­ni, il­mi­ni hiz­met yo­lun­da kul­lan­ma­ya na­sip e­den Al­lah’a şük­ret­me­li­dir. Ce­nâb-ı Hakk’ın bir ih­sa­nı­na, ni­me­ti­ne na­il ol­du­ğu bi­lin­ciy­le ha­re­ket et­me­li ve böy­le kud­sî hiz­me­tin i­çi­ne nef­sa­ni­li­ğin has­ta­lık­la­rı­nı bu­laş­tır­ma­dan hiz­me­tin e­de­bi­ni ve ah­lâ­kı­nı ya­şa­ma­lı­dır.

E­vet, hiz­met, in­sa­nı pi­şi­ren, ol­gun­laş­tı­ran bir fa­a­li­yet­tir. Bu yüz­den ham ruh­la­rın ve su-i ah­lâk­lı­la­rın hiz­me­te li­ya­kat­la­rı yok­tur. İ­man, Kur’ân hiz­me­ti ya­par­ken nef­sa­ni­li­ğin, gu­ru­run, kib­rin, hırs ve gıy­be­tin ha­sı­lı her tür­lü ma­ne­vî ma­ra­zın hiz­met e­den­ler­de bu­lun­ma­sı de­mek, koş­tu­rur­ken, an­la­tır­ken, fe­da­kâr­lık e­der­ken, nef­si şi­şir­mek­ten, sa­mi­mi­ye­ti kay­bet­mek­ten, ham bir ru­ha sa­hip ol­mak­tan baş­ka bir i­şe ya­ra­ma­ya­ca­ğı gi­bi, ma­ne­vî o­la­rak da ma­raz­la­rı da­ha da müz­min­leş­ti­ren bir hâl ser­gi­le­ye­cek­tir. Bu du­rum, na­maz kı­la kı­la, Kur’ân o­ku­ya o­ku­ya Al­lah’tan u­zak­la­şan in­san­la­rın du­ru­mu­na ben­zer ki, çok dik­kat­li ol­mak, şey­ta­nın her a­nı kol­la­yıp, hiz­met e­den­le­rin za­yıf da­mar­la­rı­nı kul­la­na­bi­le­ce­ği ha­ki­ka­ti­ni u­nut­ma­dan öm­rün so­nu­na ka­dar bu yol­da yü­rü­mek ge­re­ke­cek­tir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*