Hür Adam fırsatı

Hür Adam filminin, resmî ideoloji açısından en provokatif sayılabilecek sahnesi afişe edilerek gündeme getirilmesine rağmen bir kesimde suskunlukla karşılanması, hattâ zihniyet olarak bu konuda yoğun bir tepki kampanyasının başını çekmesi beklenenlerin dahi pasif bir tavır sergilemesi ne anlama geliyor?

 Bu tavır, bir yönüyle, o cenahtaki güç kaybı, etkisizleşme ve marjinalleşmenin işareti olarak görülebileceği gibi, eski usûl tepkilerin ters teptiğini nihayet anlayarak taktik değişikliğine gitme ihtiyacı duymalarının da bir neticesi olabilir.Çünkü üzerine gittikleri takdirde konu dallanıp budaklanacak, konuşulup tartışıldıkça duymayanlar da duyacak ve meraklar tahrik edilip “Bu filmi bir de ben göreyim” diyenler artacak.

Bu durum film açısından “gişe hasılatı” rakamlarının yükselmesine katkı sağlarken, daha önemlisi film vesilesiyle Bediüzzaman’a ve eserlerine duyulan ilginin de artmasına vesile olacak.
Suskunluğun arkaplanında yatan en önemli sebeplerden biri, böyle bir neticeye, tersinden de olsa katkıda bulunmaktan kaçınılması olabilir.

Görmezden gelip ademe mahkûm etmeye çalışmak da bir başka mücadele taktiği değil mi?
Bediüzzaman ve talebeleri de yıllarca baskı ve yıldırma politikalarına hedef olduktan sonra, bunların işe yaramadığı görülünce, benzer şekilde “yok sayma” taktiğine muhatap olmadılar mı?
Ama buna rağmen Risale-i Nur hizmeti manevî bir çığ gibi büyüyüp kitlelere mal olmadı mı?
Şimdi aynı şey filmde de olur mu, göreceğiz.

Tabiî, Hür Adam’a karşı sergilenen “kayıtsızlığın” ardındaki saik ne olursa olsun, baskı ve dayatma yöntemlerinin işe yaramayıp geri teptiğinin o cenahta da nihayet anlaşıldığını gösteren bu durum, aynı zamanda normalleşme sürecinde geldiğimiz noktayı da gözler önüne seriyor.

Böyle bir aşamada Hür Adam filmiyle ilgili kararı seyirciler verecek. Kriterler de kaç kişi tarafından izleneceği; senaryo, içerik, mesaj ve tekniğinin tatminkâr bulunup bulunmayacağı; artıları ve eksileri açısından ne gibi yorumlara konu edileceği gibi hususlarda ortaya çıkacak.

Bu bağlamda, son dönemde çekilip âlâyıvâlâ ile reklam edildikleri halde gişe rekortmeni Türk filmleri listesinde yer alamayan farklı M. Kemal filmleriyle kıyaslama yapanlar da çıkabilecek.
Sinema sektörünün kendisine has zorlukları, piyasadaki Hollywood hegemonyası, filmin gösterileceği salon bulmanın dahi ciddî bir problem oluşturması, Hür Adam için de önemli handikaplar iken, görünen o ki, bunlar da bir ölçüde aşılabilmiş ve gerek Türkiye’de, gerekse başka ülkelerde film birçok salonda gösterime giriyor.
Yine Tanrısever’in eseri olan Minyeli Abdullah filmi, o günün şartlarında, ulaştığı izleyici sayısı itibarıyla da sinema çevrelerini şaşırtan bir başarıya imza atmışken, Hür Adam’ın bu noktada daha yüksek bir çıtaya erişmesi beklenmeli.
Filmle ilgili ilk yazımızda (31.12.10) özetlemeye çalıştığımız, eleştiriye açık cihetleri bir tarafa, bu film ne kadar çok kişiye ulaşırsa, verdiği temel mesajlarla, o derece müsbet akisler getirir.

Başrol oyuncusu Mürşit Ağa Bağ başta olmak üzere, rol alan aktörlerin, Bediüzzaman’ı bu film sayesinde tanıyıp külliyattaki bazı temel eserleri okuduklarını ve çok etkilendiklerini söylemeleri dahi başlı başına önemli bir hadise.
Kurtlar Vadisi’nin Zülfikâr Ağa’sı olarak tanınan ve Hür Adam’da Barla nahiye müdürünü canlandıran Halil İbrahim Kalaycı’nın, arkadaşımız Elif Nur Kurtoğlu’na söylediği “Bediüzzaman’ı daha önce tanımıyordum. Filme başlayınca inceleyip tanımaya çalıştım ve hayran kaldım. Özellikle Risale-i Nur’u okuduktan sonra Bediüzzaman’dan çok etkilendim” şeklindeki sözleri (Yeni Asya, 3.1.11), bu bağlamda çok manidar.

Dolayısıyla, vizyona gireceği bugünden itibaren Hür Adam’a gösterilecek ilgi, daha çok kişinin Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la tanışmasına vesile olması açısından da büyük önem taşıyor.
* “Namaz kılmayan haindir” bahsi yarına…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*