Hür Adam’a dair

Yakın eş-dost ve talebe kardeşlerle birlikte, bir sinema salonunu kapattık ve Hür Adam’ı seyretmeye başladık. Filmdeki ses, görüntü, tefriş edilen ortamlar harika, Sn. Mehmet Tanrısever’i tebrik ediyorum, emek vermiş, inanmış, benimsemiş, sevmiş ve güzel bir ürün ortaya çıkmış.

Tabiî ki bizler, eserlerin ve Üstadın hayatının tamamına az-çok vâkıf olduğumuzdan, beklentilerimiz yüksek. Filmi seyrederken, olayların devâmını ve ana metinde olan vurucu sözlerin tam vurgusu ile söylenmesini istiyoruz. Bu açıdan film bize kopuk gelmiş olabilir. Lâkin sınırlı bir sürede ancak bu şekilde özetler hâlinde gösterilebiliyor işte.
Meselâ Hulusi Yahyagil ağabeyin de olması gerekiyordu, Sav Köyünün bin kalemli Nurcuları nazara verilebilirdi, bunun gibi küçük nüanslar var elbette. Lâkin, böyle bir filmin yapılması bile başlı başına bir hadisedir. Arkadan gelecekler ve Mehmet Tanrısever İnşâallah daha güzellerini yaparlar. Bu bir giriş ve önsözdü, açılımlar arkadan gelir İnşâallah.
Mehmet Tanrısever, bu filmiyle tarihe mâl olacak ve hep hayırla yâd edilecek İnşâallah.

Üstadın Üç Said devresi ayrı ayrı ele alınıp, ayrı ayrı senaryolar olarak perdeye veya ekrana aktarılabilir.
Meselâ; çocukluk ve medrese tahsil devresi, tahsil hayatındaki hocaları ile muhavereleri, talebelerle mücadeleleri, ağabeyinin Üstad’a talebe olması, Mustafa Paşa’yı ikaz etme sahneleri ve daha sonraları Meşrûtiyeti aşiretlere anlatma sahneleri, güzel bir film olabilir.

İkinci olarak İstanbul hayatı; Şekerci Hanı’ndaki suâl-cevap sahneleri, o zamandaki talebe ve hocalarının Üstad’a tevcih ettiği suâller ve Üstadın veciz cevapları, Şeyh Bahid Efendi’nin Üstad’a Avrupa ve Osmanlı hakkındaki suâli ve Üstadın en veciz ve kerâmetvârî cevabı, Medresetüzzehra projesini bahsetmek için Padişah Abdülhamid’le görüşme talebinde bulunması ve akabinde tımarhane sahneleri; daha sonra, İngilizlere karşı yaptığı mücadele ve Hutuvat-ı Sitte’deki görüşlerin nazara verilmesi; 1953 Gençlik Rehberi Mahkemesi, Fatih Sultan Mehmed Türbesini ziyareti, Fener Rum Patriği ile görüşmesi vs. herbiri ayrı bir senaryo…

Bir üçüncüsü: Barla Hayatı, müstakilen bir büyük senaryo; Risâle-i Nur’un doğuşu, Çam Dağı ayrı bir sahife (Bu arada arkadan Çam Dağı türküsü fon olarak kullanılabilir), Şamlı Hafız Tevfik’in Üstad ile ilk buluşması ve sordukları; “Peygamberimiz (asm) Mi’rac’a cismen mi, ruhen mi çıktı?” suallerine mukabil Otuz Birinci Söz’ü yazması ile birlikte Üstadın kâtibi olması (kâtiplik teklifi ânında Üstad ile aralarında geçen muhavere; Şamlı Tevfik’in “Üstadım, benim bir za’fım var, ben sigara içerim” demesi üzerine, Üstadın da “Ben de biraz asabîyimdir, ben sinirlendiğim vakit, sen de çıkar sinekleri kovalarsın” demesi, sahneye bir güzellik katar), Cennet Bahçesi ve Sıddık Süleyman ayrı bir sahife, Cennet Bahçesinin şimdiki hâliyle yansıtılması ve Yirmi Sekizinci Söz, Cennet bahsinin orada okunması, Mübarek Süleyman’ın Çam Dağında, Katran ağacı dalları arasındaki somunu bulduklarındaki “Üstadım, helâl olur mu?” suâli, daha buralarda geçen birçok hatıra…

Ve nihayet; Aziz Üstad’ın son anları, Urfa yolculuğu ve Urfa’da vefatı, cenaze namazı ve defni, devamında, Kabr-i Şerifi’nin bir gece vakti kırılışı, çıkarılışı ve meçhule sevk edilişi ve daha sonra, son bulmayan tevkifler, hapisler ve nihayet Nurculuk serencâmı… Bu konularda, değerli yazar İslâm Yaşar Beyin yazmış olduğu “Bediüzzaman Beşlemesi” muhteşem bir kaynak.

Velhâsıl; Mehmet Beyi, Mürşid Beyi, Mehmet Uyar ve Ahmet Çetin Beyleri tebrik ediyorum. Bundan sonra kendilerinden; Bediüzzaman Said Nursî, Risâle-i Nur ve Nurcular filmlerini bekliyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*