Hürriyet yüceltir, istibdat ahlâksızlaştırır

Adalet, hürriyet ve meşveret insanların duygu ve düşüncelerini ifade etmesine, kabiliyetlerini yeşertip gelişmesine fırsat verir. İnsana insan muamelesi yapar ve her insana kendisini değerli hissettirir.

İstibdat ise ferdin bütün duygu ve düşüncelerini bastırır, düşünmediğini söylemeye, içinden gelmeyen şeyleri yapmaya mecbur eder. Kabiliyet ve şahsiyetini mahvederek onu ikiyüzlü, riyakâr, yardakçı, güçlüye karşı tabasbus ve yaranmaya, güçsüze karşı aslan kesilip onu ezmeye sevk ederek ahlâksızlaştırır.

Yüce Yaratıcı her insanı biricik ve özel kabiliyetlerle yaratmış, şahsiyetini geliştirip kabiliyetlerini açığa çıkması için ona gerekli ortamı ihsan etmiştir. Peygamber ve kitaplar göndererek onu kendine muhatap olacak seviyeye gelmesi için yol göstermiş, aklını kullanması için teşvik etmiştir. Hürriyet Allah’ın insanlara bir hediyesidir.

‘Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım’ dediği, ‘Habibullah’ unvanıyla taltif ettiği Efendimize (asm) bile keyfine göre davranma yetkisi vermemiş, ‘sen peygambersin, emret yapsınlar’ dememiş, istişareyi emretmiştir.

Sen, sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân Sûresi, 159)

Hürriyeti, hür düşünmeyi talim eden Sahabeler bazen Peygamber Efendimiz’e (asm); “Bu Allah’ın emri midir? Yoksa sizin fikriniz midir? Sizin reyiniz ise; bizim de bu konuda bir reyimiz var” diyebiliyor. Azarlanmıyor, kınanmıyor, bilâkis teşvik ediliyor. Ve bakıyoruz, sahabenin fikri kabul görüyor.

Peygamberimiz (asm), devlet, ekonomi, savunma ve sosyal hayat ile ilgili planlama, kamu düzeni ve yönetimle ilgili kararları mü’minlerle istişare ederek almış, onların da yönetime katılmalarını sağlamıştır.

Hz. Peygamberden (asm) sonrasında da istişare emri geçerlidir. “Onlar (mü’minler), Rablerinin dâvetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında istişare iledir. Onlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.” (Şûrâ Sûresi, 38)

İstibdat kelimesi lügatte: Tek bir yöneticinin, kendine tâbi olanları mutlak hâkim olarak ve keyfine göre hükmederek idâre etmesi usûlü, keyfe, zora ve baskıya dayanan idâre şekli, diktatörlük, despotluk, despotizm diye tarif ediliyor.

Bediüzzaman’ın tarifi ise şöyledir: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir (mahvedicisi).

Bundan dolayı “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libasını giyse ve ismini taksa; rastgelsem sille vuracağım” der.

Ona göre “Meşrûtiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükümet hizmetkârdır. Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, (idareciler) reis değiller, belki ücretli hizmetkârdırlar. Meşrûtiyet … ise, hakikî adalet ve meşveret-i şer’iyeden ibarettir.”

Ve fert olarak herkesi hak ve hukukuna sahip çıkmaya çağırır: “Evet, bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder.” (Münâzarât)

Bütün otoriter siyasî iktidarlar sadece siyasî gücü değil, zihinleri de tekeline almak isterler. Düşüncenin üstesinden gelemeyince, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır. Düşünürleri, gazetecileri, yazarları susturur. Bir kısmını kendine yardakçı yapar. Bunun neticesi fikrin cılızlaşması, zulmün artması, fertlerin yozlaşıp ahlâksızlaşmasıdır.

Amerikalı siyaset bilimci Hannah Arendt’e göre ”totaliter rejimler, tabanlarını ahlâksızlaştırarak kendi suçlarına ortak ediyor. Devlet fertlere, “omlet yapmak için kırılması gereken yumurtalar” olarak bakıyor.

Kuzey Kore’deki “Ağlanacak: Ağla!.. Gülünecek: Gül!.. Alkışlanacak: Alkışla!..” tarzındaki uydu insan manzaraları hâlâ hatıralardadır. İnsan ancak, adalet ve hürriyetle gerçek insan olabilir.

Özetle; bugün Türkiye’nin, dünyanın, insanlığın ‘uydu insan’ tipine değil, ‘ahlâklı ve hür insan’ tipine ihtiyacı vardır. O zaman dünya hem daha âdil ve hür, hem daha mutlu ve yaşanılabilir olacaktır.
M. Said ZEKİ

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*