Hürriyetle iman tanımını ilk Bediüzzaman yaptı

YAZAR İslâm Yaşar, imanla hürriyeti birleştiren ve bu tanımı yapan ilk İslâm aliminin Bediüzzaman Said Nursî olduğunu belirtti.

Demokrat Eğitimciler Derneği, Kocadede Mahallesi, Fatih Caddesi’ndeki genel merkezinde, “Osmanlı’dan Günümüze Kadar Memleketimizde Demokrasi Hareketleri ve Bediüzzaman Said Nursî’nin Tavrı” konulu bir seminer düzenledi. Seminere konuşmacı olarak katılan İslâm Yaşar, insan fıtratına en uygun rejimin demokrasi olduğunu söyledi.

 

Osmanlı’dan günümüze kadar olan demokrasi hareketleri hakkında bilgiler veren Yaşar, demokrasinin asıl kaynağının Asr-ı Saadet olduğunu ve hilafetin Emeviler’e geçince demokrasinin bittiğini saltanatın devam ettiğini ifade etti. Bu durumun 1950’ye kadar sürdüğünü savunan Yaşar, Selçukullar ve Osmanlılar’da saltanatla milletin ideali ortak olduğu için problem olmadığını dile getirdi. Osmanlı’nın son zamanlarında Batı’dan demokrasiyi getirme çabaları sebebiyle ideallerin birbirinden ayrıldığını ve değerlerin çatıştığı için problemlerin yaşanmaya başladığını anlatan Yaşar, Bediüzzaman’ın din adına Meşrutiyete sahip çıkarak ilk andan itibaren tavrını demokrasi yönünde koyduğunu kaydetti. İslâm alimlerinden hürriyet ve iman kelimesini ilk Bediüzzaman kullandığını ve imanla hürriyeti birleştirdiğini belirten Yaşar, “İlk tanımı Bediüzzaman yapıyor. ‘İman ne kadar mükemmel olursa hürriyet o derece parlar.’ İmanla hürriyeti birleştiriyor. Hürriyete iman sınırını getiriyor. ‘İnsanlar hür oldular ama yine Abdullah’tırlar.’ İnsanlar ancak hür ise ibadet edebilir. Bu gerçeklerden hedefle Bediüzzüman demokrasinin kaynağını Asr-ı Saadeti gösteriyor” dedi.

Yaşar konuşmasına şöyle devam etti: “Osmanlı demokrasiyi Batı’dan örnek almış ama yanlış bir örnek almış. Meşrutiyette iki yanlış uygulama görüyoruz. Mollalar demokrasiye temelden karşı olurken, askerler de herşeyi ile kabul ediyor. Çünkü alimler demokrasinin kaynağını Asr-ı Saadet kabul etmiyor. Batı’dan kabul ediyor. Bediüzzaman, Osmanlı Devleti’ni siyasi bir gayretle kurtarmaya çalışıyor. Gücü elinde bulunduran İttihat ve Terakki’ye demokrasi muhtevası kazandırmaya çalışıyor. İttihat ve Terakki’nin bu muhtevadan uzaklaşmasıyla partiden ayrılıyor. Sonra Ahrarları destekliyor. Osmanlı yıkıldığında demokrasi desteğini Cumhuriyet’in kurulmasına veriyor. Bu amaçla Ankara’ya gidiyor. Mecliste bunun için beyanname yayınlıyor. Cumhuriyetin uygulamalarını insan haklarına karşı olduğunu görünce Van’a çekiliyor. Olgunlaşmaya bırakıyor. Said Nursî ülkede demokratik tavrın oluşmasını 1946 yılına kadar beklemiştir. Parti ayrımı ve kişi ayrımı yapmamıştır. Bediüzzaman’ın İslâmiyet ve demokrasiyi mezc etmesi için yaptığı ve Halk partisinin sahiplenmediği bu değerlere Demokrat Parti sahip çıkmıştır. Bu tekliflerden birincisi ezanın aslına çevrilmesi. İkincisi Risâle-i Nur’un devlet eliyle neşredilmesi. Üçüncüsü ise Ayasofya’nın ibadete açılması.” Demokrat Partinin ezanı aslına çevirdiğini, Bediüzzaman’ın talebelerinin de Risâle-i Nur’u neşrederek yaydığını, Ayasofya’nın ibadete açılmasının ise gerçekleşmediğini hatırlatan Yaşar, Ayasofya’nın müze kaldığı sürece bu ülkeye demokrasinin tam olarak gelmeyeceğini sözlerine ekledi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*