Hz. Ömer’e sual var, Erdoğan’a yok!

Rabbimiz, şerlere ve günahlara misil, bazen hiç yazmazken, iyiliğe, sevap ve hayırlara bire on, bazen yüz, mübarek gün ve gecelerde bin, on bin ve otuz binden geçtiğine dair rivayetler var.

“Dalâlet ve şerr, menfîdir ve tahribdir ve ademîdir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir.” 1

Yani şer ve tahrip ciheti kendi ameline su-i misal olmaz, ancak hayır ve nafia da hüsn-ü misal olurlar. İnsanlık böyle terakki etti ve bütün san’at ve ahlâk inikas ederek medeniyete sermaye oldu.

Hak ve adalet rafa kalktığından mıdır; hem başkasının suçu ile zulmediliyor, hem de başka zulümler emsâl getiriliyor. Yapılan hak ve adaletsizlik fî tarihinde birinin yaptıkları ile kıyaslanıyor, “Eee onlar da şöyle böyle yapmamışlar mıydı?” denilerek haksızlıklara kılıf aranıyor. Kimse verdiği oyun hesabını sormasın diye de zulümler, şark kurnazlığı atraksiyonlarıyla müdafaa ediliyor.

Kaldı ki öyle bile olsa “Birinin hatasından başkası mesul olamaz” Kur’ânî düsturu bize rehber iken, siyasî tarafgirlik her şeyin üzerinde maalesef.

Bir iki misal:

Aidiyet ve iltisakla yüzbinlerce insanı terörist ilân edip toplumun hedefine koyan, kendileri yakın ilişkiler içinde bulunduğu ve arz-ı hürmet ettikleri halde; muhalefeti seçim öncesi cemaatçi diye karalayan ve memleketi kamplara bölen, darbe üzerinden oy devşiren aynı iktidar, muhalefetin 15 Temmuz Darbesi’ni Araştırma Komisyonu teklifini iki defadır reddediyor.

Madem onlarla görüşen hain, siyasî ayak neden tartışılmıyor?

Cevap çok basit; iktidar cenâhından siyaseten görüşmeyen neredeyse yok gibi. Araştırılırsa, dışarda siyasetçi kalmaz. Peki, bu adalet mi?

Haydi siyaset bu, işine geldiği gibi bakıyor diyelim, ya oy veren vatandaş?

Yapılan haksızlık ve zulümlerin mesuliyetinden kaçmak için gerekçe hazır; “Kandırıldık, e biz zaten sevmezdik.” Yalanınız batsın mı?

Kermes ve yardımlara, olimpiyatlara, çeşitli faaliyetlere katılmalara, (yanlış değil) babanız mı gitti?

ELBİSENİN HESABINI VER YA ÖMER!

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, ülkemizdeki Suriyelilerin durumu ve kayyum atanan şirketlerin yaşadığı problemlerle ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından cevaplanması talebiyle TBMM’ye soru önergesi verdi. Önergeler, TBMM tarafından “Cumhurbaşkanına soru sorulamayacağı” gerekçesiyle, Gürer’e iade edildi.

Bir memleket düşünün ki adı Cumhuriyet olsun ve yapılan referandumla başkanlığa geçilsin. Bütün yetkileri elinde tutan bir başkana, hem de milletin vekili tarafından soru sormak imkânsız olsun. Halifelik yakıştırması da cabası.

Biri hilâfet mi dedi?

Oysa, Hz. Ömer’in (ra) adaleti o kadar kalplerde yer edinmiştir ki, “adalet mülkün temelidir” sözü, Meclisimizin en güzide yerinde.

Yine o Hz. Ömer “Dicle de bir koyun kaybolsa, Vallahi Ömer mesuldür” diyerek devlet reisinin sınırsız mesuliyetini, Allah korkusunun zirvesini hafızalara kazımış, ancak..

Hz. Ömer dedik de, bu gün demokrasinin henüz ulaşamadığı bir hürriyet misalini 1400 seneden bu günümüze bir ayine tutalım; Hz. Ömer (ra) bir gün hutbe’de, “Ey insanlar, dinleyin ve itaat edin!” deyince bir sahabi hemen yerinden fırlayarak: “Ne dinler, ne de itaat ederiz!” dedi. Yaklaşık 4 milyon km2’lik İslâm Devletinin Halifesi ona neden böyle cevap verdiğini sorunca: “Yâ Ömer! Giymiş olduğun bu elbisenin hesabını vermedikçe seni dinlemeyecek ve sana itaat etmeyeceğiz! Beytülmâlden sana da, bana da aynı kumaş düşmüştü. Ben kendi hakkıma düşen miktardan bir elbise yaptıramadım. Ama görüyorum ki sen kendine bir elbise yaptırmışsın. Bu nasıl oldu?” Adalet timsali Hz. Ömer, hiçbir söz söylemeden eliyle oğlu Abdullah’a işaret ederek: “Kalk oğlum, bu elbisenin hikâyesini anlat!” dedi. Bunun üzerine Abdullah ayağa kalkarak şöyle dedi: “Bana da, babama da birer parça kumaş düşmüştü. Ben hakkımı ona verdim. Şu anda üzerinde gördüğünüz elbise ikimizin hakkından meydana gelmiş bir elbisedir.”

Bu cevapla rahatlayan sahabi, “Konuş ey Allah’ın Peygamberinin Halifesi, şimdi seni hem dinler, hem de itaat ederiz” dedi.

Eğer geriye dönüp diğer siyasilerin yaptıklarıyla bu günü meşrûlaştıracak ve illa adımıza İslâmcı diyeceksek, Hz. Ömer’i hak ve adaletten ayrılan valisini ziyaret ettiği gibi… İster misiniz?..

Yetiş ya Ömer! Mülkün temeli çöktü.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*