İbadet, insanın dayanak noktasıdır

altBEŞİNCİ NÜKTE

İnsan fıtraten gayet zayıftır; hâlbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir; hâlbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir; hâlbuki ihtiyacatı pek ziyadedir. Hem tembel ve iktidarsızdır; hâlbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. Hem, insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir; hâlbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı mütemadiyen onu incitiyor. Hem, akıl ona yüksek maksadlar ve bâkî meyveler gösteriyor; hâlbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.

• İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelâl’in, bir Rahîm-i Zülcemal’in dergâhına niyaz ile, namaz ile müracaat edip arz-ı hâl etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduğu bedaheten anlaşılır.

• Ve zuhr zamanında –ki o zaman, gündüzün kemâli ve zevale meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâgilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı ve fânî dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in’âmât-ı İlâhiyenin tezahür ettiği bir andır– ruh-u beşer o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o manasız ve bekasız şeylerden çıkıp, Kayyum-u Bâkî olan Mün’im-i Hakikî’nin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip ve istiane etmek ve celâl ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmek ve kemâl-i bîzevaline ve cemal-i bîmisaline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazını kılmak ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve münasip olduğunu anlamayan insan, insan değil…

Sözler, Dokuzuncu Söz, s. 60

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*