İbadet telâkkisi içerisinde ‘ziyaret’ler

Allah için olunuz.
Allah için gidiniz.
Allah için geliniz.
Allah için yiyiniz.
Allah için içiniz.
Allah için ziyaretleşiniz.

Allah için yaşayınız.
Vesselam.
Ne güzel değil mi?
Ye, iç, yaşa; şükret hepsi ibadet.
Görüş, konuş, gülüş; ihlasla hepsi ibadet.
Gerçekten imanlı insanın hayatı, tabir yerindeyse ‘keyif’.
İmanlı insanın hem dünyası, hem ahireti mamur.
Yeni abone olmuş, camiamızla yeni yeni tanışan bir beyefendinin kendince edindiği kanaat dikkat çekici.

“Siz resmen keyfediyorsunuz. Bırakın nimetlerden mutlu olmayı, musibetlerden bile mutlu oluyorsunuz. Buna keyif demezler de ne derler? Ben, sizden birisi geldiğinde ve biraz satırlardan konuştuğunda ciddî derecede etkileniyor ve mutlu oluyorum. Ama siz gidince, gelenlere göre gündem gelişiyor. Siz ayrı bir atmosfer taşıyorsunuz. İnsan sizin yanınızda nuranileşiyor ve daha bir güvende hissediyor kendini. Ben bu camia ile tanıştığım için çok mutlu ve saadetliyim. Ben de doğrusu sizler gibi olmak istiyorum. Olamasam da size dost olmak istiyorum. Hiç olmazsa ben öldüğümde, cenazemin başında, yanında, arkasında sizlerden insanlar olsun. Sizinle insan kabre bile gülerek gider.”

Bu cümleler gerçekten oldukça sorumluluk yüklüyor camiaya.
Omzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş hizmet demek sanırım böyle bir şey.
Bu, liyakatle, hak etmekle olacak bir şey değil; bu ancak, ‘ihsan-ı İlâhî’.
İhtiyacımıza binaen bize verilmiş nimetler bunlar.
Onun için böyle bir camiada olmak liyakati için ne kadar şükretsek az.
Böyle seçkin bir camiada olmak gerçekten bir asr-ı saadet iklimidir.
Ama bir o kadar da, zor bir meslek.
İmana sahip olmak, yaşamak, ihlâsla yaşamak ve ihlâsı muhafaza etmek son nefese kadar titizlik içerisinde olmayı gerektiren bir meslek.
İhlâsı bozmamak ve kaybetmemek için çok dualar etmek gerekiyor.

Çünkü ihlâs yoksa, yapılan hiçbir şeyin anlamı kalmıyor.
Oysa, ihlas varsa, O’nun rızası varsa, O’nun kabulü varsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti kalmıyor.
İşte bu saikle yapılan ‘abone ziyaretleri’ esnasındaki gidişler, gelişler, selâmlaşmalar, görüşmeler, hediyeleşmeler hepsi birer ‘ibadet’e dönüşüyor.
Allah için görüşmek çok yüksek bir maksattır.

Onun üzerinde hiç bir şey olamaz.
O yüksek gayeyi bırakıp, nefsî ve şeytanî engellere takılmak ne büyük bir yanılıştır.
O zaman şahs-ı mânevîyi güçlendirmek, zayıflıklarımızı aşmak anlamına gelecektir.
Tek başımıza güç yetiremeyeceklerimizi, şahs-ı mânevî ile aşmak akıllıca olandır.

İşte güç birliği bu.
Bu güç, bizim dünyamızı da ebedî hayatımızı da aydınlatacaktır.

İnşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*