İbadette kalite

Bir mal ve hizmet alırken, kaliteli olmasına dikkat ederiz. Üzerimizdeki elbisenin, ayağımızdaki ayakkabının, evimizde kullandığımız her türlü araç ve gerecin en kalitelisini almak isteriz. Her şeyin kalitelisi, yani iyisi, sağlamı ve daha fazla fayda sağlayanı tercih edilir. Zira insanın fıtratında güzelliğe ve mükemmelliğe bir meyil vardır.

İçinde yaşadığımız evimizi en kaliteli malzemeden, en iyi işçilikle ve en güzel bir şekilde inşâ etmeye çalışırız. Barındığımız mekânın konforlu ve güvenli olmasını isteriz. En ufak bir depremde başımıza göçecek, az bir rüzgârla çatısı uçacak, yağmur yağdığında damı akacak bir evde yaşamayı kimse arzu etmez.
İbadetlerimiz de bizim ahiret âlemindeki hayatımızın kalitesini belirleyen davranışlarımızdır. Aynı zamanda Rabbimize karşı bir kulluk vazifemiz, bir şükran borcumuzdur. İbadetlerimizi ne kadar düzgün, sağlam ve samimî olarak yerine getirirsek, kabir ve ahiret hayatımız da o kadar rahat, konforlu ve kaliteli olacaktır. Kabir ve ahiret hayatının kalitesi, burada yapılan kulluğun kalitesine bağlıdır.

Ahiret hayatının bekleme salonu olan kabrimizin de sağlam, güvenli ve konforlu olmasını istemez miyiz? Kabrimizin dar, karanlık, her türlü haşaratın kolayca girebildiği bir mekân olmasını düşünmek bile insanı dehşete düşürüyor. Kabirlerin sağlamlığı ve konforu, üzerindeki mermer yapılarla veya muhteşem anıt mezarlarla sağlanmaz. Kabrimizin kalitesini, bu dünyada yapmış olduğumuz ibadetlerin kalitesi belirler.

Namazlarımızı zamanında, tadil-i erkân ile, huzur ve huşû içerisinde edâ ettiysek, kabrimizin duvarları ve kapıları sağlam olur. Yılan, çiyan ve akrep gibi haşaratlar içine giremez. Oruçlarımızı tam bir sabır ve teslimiyet içinde tutmuş isek, içerisi ferah ve aydınlık olur. Kalbimiz zikir ve tefekkürle meşgul olmuş ise, kabrimizin çatısı sağlam çakılmış olur. Ruhumuzun başına göçmez. Temizliğe dikkat edip, necasetten korunmuş isek, kabrimizin duvarları genişler, bizi sıkıp azap vermez.

Ama, namaz kılarken nerede ve kimin huzurunda bulunduğumuzun farkında değilsek, tekbir aldığımızda dünya ve içindekilerini arkamıza atamamışsak, rükû ve secdeleri hızla yapıp bir an önce huzurdan kaçmak için acele etmişsek, o namazın kalitesi düşük olacaktır. Bu şekilde üstün körü yapılan, usûl ve erkânına, esas ve adâbına uyulmadan yerine getirilen ibadetler, eksik ve çürük malzeme ile yapılan binalara benzer. Oralarda huzur ve güven içinde oturmak mümkün olmaz. Böyle kalitesiz evlerde oturmak istemediğimiz gibi, kalitesiz bir kabirde yatmayı da arzu etmeyiz.
Eksik malzeme kullanarak çürük binalar inşaa eden müteahhitlere, “kaliteden çalmış” diyoruz. Onlara hırsız nazarıyla bakıyoruz. İbadetlerini acele ve eksik yaparak bir an önce huzurdan kaçmak isteyenler de, ibadetlerinin kalitesinden çalmış oluyorlar. Böylece ahiret menzillerinin de kalitesini düşürüp, belki de ebedî hayatlarını tehlikeye atmış bulunuyorlar.

Bir başka husus da, bu ibadetlerin Allah için yapılmış olmasıdır. Cenâb-ı Hak bizi eşref-i mahlûkat olarak yaratmış, bütün azalarımızı en güzel şekilde bahşetmiştir. Buna karşı biz de kulluğun en güzeli ile mukabele etmek zorundayız. Böyle bir Sultan’ın huzuruna yarım yamalak ibadet ve kalitesiz bir kullukla çıkmak insana yakışmaz. O Rabbimiz ki, her şeyin en iyisine, en güzeline lâyıktır.

Kalite, mükemmele doğru bir yolculuktur. Kim bu yolda ne kadar ileri gidebilirse, o kadar mükemmele yaklaşır. Kulluğun kalitesi de, imanın derecesi ve ibadetlerin kalitesi ile ortaya çıkar. Mükemmeli yakalamak belki biz avâm insanlar için mümkün olmaz, ama ne kadar yaklaşabilirsek kalitemiz o kadar artacaktır.

Kaliteli insan olmanın yolu, kaliteli kulluk yapmaktan geçer. Kim en güzel şekilde Allah’a kulluk ediyorsa, o en kaliteli insandır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*