İbn (Vehb) Veheb (743-813)

    Dokuzuncu asırda yaşamış İslâm âlimlerindendir. Mısır bölgesinde doğup büyümüş, buralarda hizmet etmiştir. İmam Malik’in önde gelen ve en çok sevdiği talebelerinden birisi olmuştur. Elde ettiği ilmî birikiminden ötürü, ilmin kütüphanesi olarak vasıflandırılmıştır. Yüz bin civarında hadis-i şerifi ravileriyle birlikte ezberlemiş ve çok sayıda hadis nakletmiştir. Kendisine teklif edilen kadılığı kabul etmemiş, ilim ile meşguliyeti tercih etmiştir. Risâle-i Nur’da kendisi için, “büyük bir imam olan İbn Veheb” tabiri kullanılmıştır. Künyesi Ebu Muhammed Abdullah bin Vehb bin Müslim el-Fihrî el-Mısrî şeklindedir.

 

Abdullah, 743 yılında Kahire’de doğdu. Eğitimine başlama yaşı konusunda farklı nakiller mevcuttur. Küçük yaşta ilim tahsiline başladığını belirten kaynaklar olduğu gibi, on yedi yaşından sonra ilmi eğitimine başladığını yazan kaynaklar da mevcuttur. Tahsil hayatı boyunca çok sayıda hocadan ders aldı. Ders aldığı hocalarının sayısının üç yüzden fazla olduğu nakledilmektedir. İmam Malik’ten ders aldıktan sonra, önde gelen talebelerinden biri olmuştur. İmam Malik dışında Hayve (Havye) bin Şüreyh, Sa’d bin Ebi Eyyüb, Leys bin Sa’d, Süleyman bin Bilâl, İbn Cüreyc, Süfyan es-Sevri, Abdülaziz el-Macişun, İbn Lehia, Süfyan bin Üyeyne gibi tanınmış isimler ders aldığı hocalarından ve âlimlerden bazılarıdır.

Tabiin dönemi âlimlerinden bazılarıyla görüşme imkânı bulan Abdullah, Medine’nin önde gelen büyük âlimlerinden sayılan İbn Şihab ez-Zühri’nin çok sayıdaki talebesiyle görüşerek istifade etti. Hadis dinlediği kişiler dahil edildiğinde dört yüz kişiden fazla alimle görüşüp ilimlerinden istifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu hocaları arasında hayatı üzerinde önemli yeri ve etkileri olan İmam Malik ve Leys bin Sa’d olmuştur.

Abdullah, bir taraftan ilim tahsil edip yeni yeni hadisler öğrenirken, diğer taraftan Medine’ye her gidişinde, öğrendiklerini İmam Malik’e arz ederek değerlendirmelerine büyük önem verdi. Bunun yanında aynı tavrını Leys bin Sa’d’a karşı da yürüterek azami ölçüde kendilerinden istifade etme yoluna gitti. İmam Malik de talebesi olan Abdullah’a özel ilgi gösterdi. Kendisine yazdığı mektuplarında, “Mısır’ın Fıkıh Alimi” hitabında bulundu. Abdullah’ın kısa künyesi Ebu Muhammed şeklindeydi. İmam Malik, “Mısır’ın fakihi Ebu Muhammed Müfti” hitabında bulunurken, bunun dışında başkasına fakih diye yazmazdı.

İmam Malik ve Leys bin Sa’d’a büyük saygı ve sevgi duyan Abdullah, bunu her fırsatta dile getirdi. Duygularını, “Allah beni İmam Malik ve Leys bin Sa’d ile kurtarmış olmasaydı mutlaka sapıklığa düşerdim” meâlindeki ifadelerle dile getirdi. Akabinde, hadis-i şerifleri toplamakla meşgul iken, kendisine ulaşan bazı rivayetler karşısında şaşırıp kaldığını, bu iki hocasıyla karşılaştıktan sonra rahatladığını söyledi. Çünkü, bu iki âlim hangi rivayeti alıp hangilerini almaması gerektiğini, hangi mânâya geldiklerini izah ederek kendisini şaşırıp dalâlete düşmekten kurtardıklarını ifade etti.

İmam Malik de bu vefakâr talebesine karşılık vererek adeti olmadığı halde mektup yazdı. Bazı durumlarda fikir ve bilgisine başvurdu. Bu sıkı irtibat neticesinde, Abdullah, hocasının ilminden en çok istifade edenler arasında ön sırada yer aldı. Bu sebepten ötürüdür ki, İmam Malik’in vefatından sonra, her hangi bir konu hakkındaki görüşü üzerinde ihtilâf vuku bulduğunda, Medineliler Abdullah’ın görüşüne ehemmiyet verdiler. Konunun aydınlığa ulaşması için ya kendisine mektup gönderdiler veyahut da Medine’ye gelmesini beklediler.

Risâle-i Nur’da Abdullah’ın ismi zikredilirken, “büyük bir imam olan İbn Veheb” denilmekte ve akabinde naklettiği bir hadis-i şerife yer verilmektedir: “Gazve-i Bedir’in on dört şehidinden birisi olan Muavviz ibni Afra’ Ebu Cehil ile dövüşürken, Ebu Cehl-i lâin, o kahramanın bir elini kesmiş. O da öteki eliyle elini tutup Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına gelmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun elini yine yerine yapıştırdı, tükürüğünü ona sürdü. Birden şifa buldu, yine harbe gitti, şehid oluncaya kadar harb etti.” (Mektubat, 1994, s. 140).

Ebu Muhammed Abdullah, elde ettiği ilmi birikimiyle dönemin büyük âlimleri arasında yer aldı. Bazı âlimler, İmam Malik’in talebeleri arasında en iyi fıkıh bilgisi olan şahsiyet olarak vasıflandırdılar. Özellikle Peygamber Efendimizin sünneti ve İslâmî eserler hakkında en fazla bilgiye sahip olduğunu beyan ettiler. Ahmed bin Sâlih; “İbn-i Vehb’den daha fazla hadîs-i şerîf rivâyet eden birini tanımıyorum” şeklindeki ifadeleri kullandı. Bunun dışında kendisi için, “hadis ve fıkıh ilmini cem eden âlim” tabiri de kullanıldı.

Kendisi bir çok âlimden ders alıp hadis öğrenirken çok sayıdaki kişi de kendisinden ders aldı. Öğrendiği ilmi başkalarına da öğretti. Çünkü, yüz bin hadis-i şerifi rivayet edenleriyle birlikte ezbere bilmekte ve bu yüzden de kendisine, ilmin kütüphanesi anlamına gelen, “Divanü’l-ilim” şeklinde hitap edilmekteydi. Ahmed bin Yusuf et-Tenisi, Ahmed bin Salih el-Mısrî, İbrahim bin Münzir, Yahya bin el-Mekabirî, Abdurrahman bin Mehdi, Asbağ bin Ferec, Haris bin Miskin, Ahmed bin İsa et-Tüsterî yetiştirdiği talebelerinden bazılarıdır. Bunların dışında en büyük hocaları olan İmam Malik ve Leys bin Sa’d da kendisinden hadis nakletmişlerdir.

Ebu Muhammed Abdullah, ömrünün üçte birini ilim tahsil etme, üçte birini nefsini terbiye etme ve diğer üçte birini de hac yolunda geçirdi. Takva sahibi bir insan olarak tanındı. Bir ara kendisine teklif edilen kadılık vazifesini kabul etmedi. Sebep olarak da, âlimlerin peygamberlerle birlikte haşr olunacağına karşılık, kadıların ise sultanlarla hesaba çekileceğini söyledi. İmamı Hanbel O’nun için, “çok bilgili bir kişi” ifadesini kullandı. Zehebi de, müçtehit bir âlim olduğunu belirtti.

Abdullah, 1 Mayıs 813 tarihinde Kahire’de vefat etti. Fıkıh, hadis, tefsir, tarih ve Kıraat dallarında zamanının en önemli âlimleri arasında yer aldı. Büyük bir emek sarf ederek Hicaz, Mısır bölgelerinde yaşayan âlimlerden hadis topladı. Bunları senetleriyle birlikte ezberledi. Yüz binden fazla hadis ezberine sahip olmasına karşılık, yirmi bin civarında hadisi yazdığı eserlerinde derc etti.

Tefsirü’l-Kur’ân, önemli eserlerinden bir tanesidir. Tefsire dair rivayetleri bu eserinde topladı. El-Câmi’ fi’l-hadis adını taşıyan eserinde, muhtelif konulara ait naklettiği hadisler yer almaktadır. Eserin tamamı olmasa bile bazı bölümleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu ikisi dışında, Kitabü’l-Kader vema verede fi zalike mine’l-aşar, Kitabü’l-Cenaiz, El-Muvattaü’l-kebir, El-Muvatta’ü’s-sağir, Kitab-ı Ahvali’l-kıyame adını taşıyan eserleri de kaleme almıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*