İçtihad

İçtihadın lügat anlamı; meşekkatli, külfetli, zor bir işi meydana getirmek için bütün gücünü sarf ederek cehd ve gayret göstermektir.

Istılâhta ise; bir müçtehidin şer’î olan fer’î hükümleri tafsilî delillerinden, kendisine zan hâsıl olacak şekilde çıkarabilmek için daha fazla araştırmaktan, acz hissedecek derecede gayret sarf etmesi demektir.

 Yani kesin ve açık delillerle sabit olmayan yargıları, Kur’ân ve hadise uygun olarak ortaya çıkarma hususunda bütün güç ve takatini sarf ederek çalışmaktır.

İslâmın anlaşılması ve yorumlanmasında öncelikli kaynağımız Kur’ân ve onun açıklayıcısı hadislerdir. Kur’ân bütün insanlığın rehberidir. İnsanların maddî ve mânevî hayatını ilgilendiren her şey Kur’ân’da bulunmaktadır. Bu ”Yaş ve kuru herşey kitab-ı mübîndedir” âyetinde açıkça ifade edilmektedir.

Bediüzzaman, bu âyeti şöyle açıklar:

“Bir kavle göre, Kitâb-ı Mübîn, Kur’ân’dan ibârettir. Yaş ve kuru herşey içinde bulunduğunu, şu âyet-i kerîme beyân ediyor. Öyle mi? Evet, herşey içinde bulunur. Fakat herkes herşeyi içinde göremez. Zîrâ muhtelif derecelerde bulunur. Bâzan çekirdekleri, bâzan nüveleri, bâzan icmâlleri, bâzan düsturları, bâzan alâmetleri, ya sarâhaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhâmen, ya ihtar tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur’ân’a münâsip bir tarzda ve iktizâ-i makam münâsebetinde şu tarzların birisiyle ifade ediliyor.”1

İnsanların ilgilendikleri bütün meseleler Kur’ân’da yer almaktadır. Fakat bütün bu meseleler aynı açıklıkla yer almaz. Kur’ân’ın muhkem ve müteşâbih olmak üzere iki tür âyeti vardır: Muhkem âyetler, kastedilen mânâları göstermeleri kesin, ibareleri ihtimal ve benzetmelerden uzak olan âyetlerdir. Müteşabih âyetler ise lâfzından hedeflenen maksat açıkça anlaşılmayan âyetlerdir. Aynı şekilde hadislerde de bu durum söz konusudur.

Bu müteşabih âyet ve hadislerde sarih ve açık olarak bildirilmemiş olan ahkâm ve meseleleri açık ve geniş anlatılmış meseleleri kıyaslayarak yorumlamak ve hüküm çıkartmak kaçınılmaz olmuştur. Öte taraftan şeriatın ibadet ve muâmelat ile ilgili hükümleri sınırlı, vak’alar ve hadiseler ise sınırsızdır. Bu sebeple mahdut prensip ve hükümleri sınırsız hadiselere tatbik edebilmek için içtihat mutlaka gereklidir. Meselâ Kur’ân-ı Kerim’de şarap içmek yasak edilmiş, diğer içkiler bildirilmemiştir. Şarabın haram olmasının sebebi sarhoş edici olup aklı devre dışı bırakmasıdır. Bundan dolayı içtihad yapanlar, şarabın haram olmasındaki sebep herhangi bir içkide bulunması halinde o içkinin de haram olması hükmüne varmışlardır.

Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerim’in bir çok yerinde içtihad yapmayı emrediyor. Meselâ “Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin doğrusunu bilirlerdi.”
İçtihat kapısının açık olup-olmadığı konusunda din adamları ihtilâfa düşmüşler. Bir kısmı içtihad kapısının kapandığını, bir kısmı da içtihad kapısının açık olduğunu ileri sürmüştür.

Bediüzzaman ise bu konuda zamanın en büyük bir müfessir olduğunu, bu zamanda içtihad kapısın açık olduğunu fakat girmeye altı mani bulunduğunu ifade etmektedir. Kısaca, imanî ve ruhî bir takım vecîbelerin yerine getirilmediği, zaruriyâtın terk edildiği, hevâ ve hevesin egemen olduğu, rağbetin bütünüyle dünyaya yöneldiği, ibadetteki asıl sebebin hikmet ve maslahatlara fedâ edildiği bu zamanda yapılacak içtihadların, hayra vesile olması şöyle dursun büyük fitnelere sebep olacağını ve cinayete eşit kötülük sayılacağını vurgular.

Hakkında nass bulunan bir konuda içtihad olamaz. Dinin zaruriyâtı namaz, zekât, hac gibi kat’î hususlarda içtihad yapılmaz. Bu husus Mecelle’nin 14. maddesinde “Mevrid-i nass’tan içtihâda mesağ yoktur” şeklinde ifade edilmiştir. Bu sebeple ancak hakkında kat’î bir nass bulunmayan şer’î meselelerde içtihad söz konusu olabilir.

Ortamın şartları himmet ve gayretleri dağıtmaktadır. Özellikle bu zamanda siyasetin revâçta olması himmet ve gayretleri çok dağıtmıştır. Bu ortamda tek kişinin içtihad yapması imkânsız hale gelmiştir. İçtihadın semâvîlik vasfına hâiz olabilmesi için; dünyevî ve menfî şartlardan kurtulmak, sadece Allah’ın rızasını gözetmek gerekmektedir. Bu yüksek vasıflar günümüzde ancak heyet çalışmalarında görülebilir.

Dipnotlar:  

1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 398.
2- Nisa, 4/83.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*