İçtimaî ölçülerimizi de Risale-i Nur’dan alırız

Dinî vecibelerimizi nasıl yerine getireceğimizi, bunların teferruatlarını, kendimiz bizzat Kur’ân-ı Kerîm’den bakarak yerine getirmiyoruz değil mi?

Meselâ, namazlarımızı hangi zaman dilimleri arasında, kaç rekât kılacağımızı, orucun hangi saatler ve şartlar altında tutacağımızı ne zaman, ne miktar ve kimlere vereceğimizi, diğer farz, vacip, sünnet, müstehap, mekruh, haramlarını; veya adab ve erkânlarını nasıl yerine getireceğimizi, bir takım âlimlerin, müçtehidlerin ve mezhep imamlarının öğrettiği şekilde yapıyoruz.

Her âlim, her İlahiyatçı da, (branşı farklı olduğu için) her meseleyi, bilemez, mevzular arasında ince bağlantılar kuramaz, sentez yapamaz. Ancak, “İlimde derinlik sahibi olan”1 müçtehidler ve müceddidler bilir. Zaten Kur’ân’da, “Eğer bilmiyorsanız bilenlerden, âlimlerden, derin zikir, bilgi ehlinden sorunuz.”2 diye emredilerek bunlara ihtisas sahiplerine yönlendiriliriz.

Keza, mesleğimizin dışındaki dünyevî işlerimizi de uzmanlarına, ustalarına, yetkililerine götürürüz. Kur’ân’ın ve Hadisin (Sünnet-i Seniyye’nin) içtimaî/sosyal, siyasî ölçü, prensip, stratejilerini de müçtehidler ve müceddidler ortaya koyar. Zamanımızın en büyük âlimi, mütefekkiri, manevî, sosyal, fen “ilimlerinde derinlik sahibi”, en büyük müçtehidi, müceddidi Bediüzzaman Said Nursî olduğunu telif ettiği Risale-i Nur Külliyatı delildir.

İman esasları, ibadetler, ahlâk, ukubat vesaire İslâm meselelerinin bütününü yenilemiş, günümüz şartlarına göre yeni, orijinal farklı yaklaşımlar getirmiştir.

Gerekli ve ihtiyaç olan bütün meselelerde de-fıkıh dahil-içtihadlarını yapmıştır.

Kur’ân’ın ve Hadisin (Sünnet-i Seniyye’nin) bu zamandaki içtimaî, siyasî ölçü, prensip, strateji ve hizmet metotlarını en ince detaylarına kadar başta Münâzarât, Hutbe-i Şamiye, Divan-ı Harb-i Örfi, Sünûhat, Kastamonu, Emirdağ Barla Lâhikaları, hatta Mektubat, Lem’alar ve Şuâlar’da ortaya koymuştur.

Öyle ise, içtimaî, siyasî bütün meselelerimizde olduğu gibi, referandumda “hayır veya evet” direktif ve işaretini de ondan almalıyız. Günlerdir onları Yeni Asya’da ve Neden Hayır broşüründe yazıyoruz. Şimdi siz söyleyiniz; hiç yoruma girmeden şu cümleler kesinlikle “Hayır” demek değil midir? “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim.”3 “Reisimiz ancak hükümettir.” “Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı ammenizin misal-i mücessemi (kamuoyunun cisimleşmiş örneği) olan meb’usan (milletvekilleri) hâkimdir; hükümet hâdim ve hizmetkârdır.”4

Sadece bu iki cümle kâfi, ama, yüzlerce delil naklettik Risale-i Nur’dan…

Cemaat, şahs-ı manevî, meşveret, şûrâ, meclis” dışında, yetkilerin şahsa bağlandığı bir sisteme evet demek için Risale-i Nur’da bir cümle, bir kelime bulamazsanız.

Dipnotlar: 1- Al-i İmran Sûresi, 7. 2- Enbiya Sûresi, 7, Nahl Sûresi, 43. 3- Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 196. 4-Eski Said Dönemi Eserleri, s. 225.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*