İhlâsın gücü

alt

Bediüzzaman’ın “en büyük bir kuvvet” diye tavsif ettiği ihlâsın gücü/enerjisi nereden kaynaklanmaktadır?

Aslında her bir duygu ve hasletimiz, potansiyel bir enerji kaynağıdır. Onları, düşünce ve imanımızla harekete geçirebilir, yükseltebilir, yönlendirebiliriz. Çünkü ruhî olgunluk neticesinde evliyanın kerameti olduğu gibi, halis niyetin ve samimiyetin, ihlâsın dahi kerâmeti vardır.1

İmanımız ve samimiyet derecemiz ne kadar yüksek ise, ihlâsımız da o nispette güçlü olur.

İhlâsla işine sarılan, harika sonuçlar alır. Anne babaların yüksek şefkat ve fedakârlıkları2 ve olağanüstü enerjileri, dayanma ve savunma güçleri, ihlâs gücünün delilidir. Onlar yavruları için gösterdikleri fedakârlık karşısında, maddî çıkar veya nefis hesabına ne kazanıyorlar? Hiçbir şey! Hatta hesapsız maddî kayıplar, nefsî lezzetlerden mahrum kalıyorlar.

Şu halde, onca fedakârlıklara katlanacak gücü/enerjiyi kazandıran şey nedir? Hiç şüphesiz ki, ihlâslı sevgileri, şefkatleridir… Maddî güç ve imkândan mahrum bir avuç sahabinin (Peygamberimizin arkadaşlarının) insan hak, hürriyet ve adaleti hâkim kılması; Bediüzzaman’ın dünya çapında eserler ortaya koyması; Edison gibi kâşiflerin harika buluşlar yapması, ısrarlı ve halis samimiyetin/ihlâsın sonucudur.

Bir civata veya çivi küçüktür, ama çark kadar önemli vazifeler görmektedir. Sonuç itibarıyla bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir kumandanı, bir kumandan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır… Bu sırra binâen ihlâs, zerreyi yıldız yapar, denmiştir. Çünkü vesilenin mahiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Sonuç, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaksa, ihlâsla yapılan küçük bir şey, büyüktür.3 Yani hazinesi dolu padişah, fakir insanların getirdiği hediyenin değerine bakmaz, samimiyet ve bağlılığına bakar.

Bediüzzaman, ihlâsın müthiş gücünün bir sırrını şöyle tasvir eder:

“Üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.

“Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”4

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 15.
2- Nursî, Lem’alar, s. 201.
3- Nursî, age. s. 159.
4- Nursî, age. s. 165.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*