İki boyutlu bir varlığın çok yönlü eğitimidir oruç

Orucun, çok yönlü faideleri mevcuttur. İki boyutlu bir varlık çok insanında maddî ve manevî eğitimi kapsar. Yani bir çok sırlarla mücehhezdir. Madde ve mana yönleriyle bir varlık olan insanı oldukça çok yakından alâkadar etmektedir. Beden ve ruh veya madde ve mana yönleriyle eğitimi intaç eden hususiyetleri mevcuttur.

Bu manada özellikle insanı alâkadar eden manevî değerlere karşı hassasiyet gösterilmesi gereken, bu yönde ilgi ve alâkanın zaafiyete düşüldüğü günümüzde oruç kurtuluşa ve öze dönmeye bir çaredir.

Maddî ve manevî yönleriyle kazandırdıkları sayılamayacak kadar fazladır. Çok yönlü bir eğitimi ihtiva ettiği muhakkaktır. Bunları nefis muhasebesi, günahlardan arınma, beden temizliği ve rahatlığı, sosyal hayatın huzura yönelik tanzimi, insan ve toplum ilişkilerinde merhamet ve sevginin öne çıkması gibi çok kıymetli hususiyetleri kazanmak ve kazandırmaktır. Oruç eğitiminin sonucu iki boyutlu bir varlık olan insanın ruh ve beden yapısı itibariyle duygularındaki zenginlik ve mükemmel yapısı içinde, oruçla alâkadarlığın çok hizmetlerinden bazılarını ifade ederken Bediüzzaman şunları söyler:

“Ramazan’ı Şerifteki orucun çok hikmetleri Cenâb-ı Hakk’ın rububiyetine hem insanın hayatı içtimâîyesine hem hayatı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-i İlâhiyenin şükrüne bakar. Hikmetleri var.” (Lemalar, 386)

Yukarıdaki manidar ifadelerden anlaşıldığı gibi nefis sosyal, hayat şahsî kemalat ve insandaki mevcut nimetlere şükür unsurlarında, bir eğitimi gerektiren hususiyetleriyle Ramazan orucu iki boyutlu bir varlık olan insanın faydasına yönelik çok ehemmiyetli kriterlerle mücehhezdir.

Oruç gibi bir vazifenin deruhte ettiği vazifelerle, insana kazandırılan değerlerin varlığı oldukça mühim ve sağlam esasları kapsadığından ibadetin kıymetini çok iyi değerlendirerek yerine getirilmesi gereği de böylece kendiliğinden görülmektedir, diyoruz.

Orucun, iki boyutlu bir varlığın yani maddî ve manevî boyutuyla insanı ilgilendiren çok hususiyetlerinden birisi de insanın nefsinin ıslâhına yöneliktir. “Nefsini ıslâh etmeyen, başkasını ıslâh edemez.” Kudsî kaidesinden hareketle Bediüzzaman’ın ifade ettiği şu anekdotla bitirelim:

“Nefis Rabbini tanımak istemiyor; Firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilirse o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damar onda kırılır. İşte Ramazan-ı şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde var ki; Cenâb-ı Hak nefse demiş ki; “Ben neyim sen nesin?”

Nefis demiş: “Ben benim Sen Sensin!”

Azap vermiş, cehenneme atmış yine sormuş. Yine demiş: “ene ene, ente ente.” Hangi nev’î azabı vermiş enaniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlık ile azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene? Vema ente“

Nefsi demiş “Sen benim Rabbimsin ben Senin aciz bir abdinim..” (Lem’alar, 393)

Çok yönlü bir eğitimi içine alan oruç ibadetinden çok yönlü faydalar sağlama adına şu mübarek Ramazan’da tutulan orucun kıymet ve ehemmiyeti idrak şuuru içinde değerlendirmek gereklidir, diye düşünüyoruz..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*