İkinci zuhur çağının tecdidi

İkinci zuhur çağının iki ana tecdit çizgisi ve akımı var. Bunlardan birisi Arap alemine has olup İhvan-ı Müslimin hareketidir.

Diğeri de Türkiye eksenli olup Risale-i Nur anlayışıdır. Ürdün Müslüman Kardeşler kolu Başkanı (Murakıbı) Prof. Hemam Abdurrahim Said’e göre, ikinci zuhur çağının (devretü’l İslam es saniye) kurucu ve öncü nesli Müslüman Kardeşler gibi hareketlerdir. Hemam’a göre, ikinci zuhur çağının müceddidi ise Hasan el Benna’dır. Elbette tecdit hadisindeki ‘men/kimse’ bir asırda birçok müceddide intibak edebilir. Bu açıdan ikinci devrenin öncüleri ve mücedditleri bir olabileceği gibi birden fazla da olabilir. Ankara’da Hasan el Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumunda ifade ettiğim gibi, Hasan el Benna ve Bediüzzaman’ın öngördüğü tecdit külli bir tecdittir. Bu tecdidin de kendi içinde devreleri vardır. Bu ikinci zuhur çağının başında mücedditler vardır. Ahirinde Hasan el Benna’ya göre hilafetin ihyası vardır. Bediüzzaman’a göre de bu devrenin başında tecdit makamında Risale-i Nur vardır ve ahirinde de Mehdi ve hilafet-i Muhammedi vardır. Bediüzzaman ‘bize tecdit vazifesi verildi’ diyerekten bunu sarahatle ifade eder. Bediüzzaman yenilenmenin yani tecdidin üç ayağından, basamağından bahseder. Birinci vazife, iman hizmetleri ve ümmeti imanını kurtarmaktır. Üç görevden birini ve ilkini tecdit ayağı, külli diriliş namına deruhte edecektir. Zaten bu bir süreçtir. Süreç öncü nesil ve tecdit ile başlamıştır. İkinci ayak ise hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) unvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinat edip beşeriyeti maddî ve mânevî tehlikelerden ve gazab-ı İlâhiden kurtarmaktır. Bu vazifenin yerine getirilmesi için milyonları bulacak ordular lazımdır. (…)
«
Bu külli ve küresel yenilenme sürecinde Hasan el Benna ile Bediüzzaman’ın hedefleri veya öngörüleri yaklaşık olarak aynıdır. Bediüzzaman İttihad-ı İslamı, Cemahireyi Müttefika-ı Amerikaya benzetir yani İslam Birleşik Devletleri suretinde gerçekleşecektir. Hasan el Benna da aynı mealde bunu Usbetü’l ümemü’l İslamiyye diye isimlendirir. İslam Milletler Birliği adını verir. Her ikisi de bir üst aşamayı, insanlığa ve beşeriyete muallimlik mertebesi olarak değerlendirir. Hasan el Benna, insanlığa üstadiyet makamı derken Bediüzzaman da ‘beni beşere pişdarlık’ yani öncü olmak diye ifade eder. Dolayısıyla Bediüzzaman’la Hasan el Benna arasında İslam’ın ikinci zuhur çağının hedefleriyle alakalı tam bir mutabakat vardır. Elbette yöntem olarak birbirinden ayrılmaktadırlar. Yöntem noktasında Bediüzzaman, İmam Rabbani çizgisini benimsemiştir ve Ebu’l Hasan en Nedevi de yöntem olarak İhvan’a bunu tavsiye etmiştir. İhvan’a Konuşmak İstiyorum başlıklı risalesinde onlara siyasi yöntem olarak siyasette Bediüzzaman’ın benimsediği İmam Rabbani’nin tarzını ve yolunu tavsiye eder (El Fikru’s Sülük es Siyasi İnde Ebi’l Hasan en Nedevi, Daru’l Kalem, Şam,s: 151). Bununla birlikte, Nedevi ile İhvan arasında büyük bir muhabbet iklimi doğmuş ve Nedevi görmediği halde Benna’yı çok takdir etmiş ve onun vehbi karakter taşıyan İslam’ın eşsiz önderlerinden biri olarak görmüştür. Benna’nın tevfik-i ilahinin ürünlerinden birisi olduğunu beyan etmiştir.

Mustafa Özcan, Yeni Akit, 16.5.2012

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*