İkiyüzlülükten ve Nifaktan Sakınmalı

Image
BİR ÂYET, BİR YORUM

“İnsanlardan bazıları vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böyleleri, söylediklerinin kalpten geldiğine Allah’ı şahit tutar. Halbuki o hasımların en yamanıdır.”

(Bakara: 2/204)

 

Bu âyet, Ahnes bin Şurayk hakkında nazil olmuştur. Ahnes güzel konuşan, endamı güzel bir insandı ve münafıktı. Resulullahın (asm) yanına gelir, kendisinin Müslüman olduğunu, Hz. Peygamber’i sevdiğini söylerdi. Halbuki içi fenalık doluydu. İşi gücü Müslümanlara zarar vermekti. Bir sonraki âyette “O, dönüp gitti mi insanlar arasında bozgunculuk etmek, ekinleri ve nesilleri bozmak için koşar. Allah bozgunculuğu sevmez” buyruluyor. Bu âyet bu tür insanların sözleri ile fiilleri arasında bir tezat olduğuna dikkat çekiyor.

Bu âyet Müslümanları ikaz ediyor. Bu âyetten anlıyoruz ki, bazı insanlar birkaç maske ile dolaşıyorlar. Kimin yanına giderlerse o maskeyi takıyorlar. Bu tip kimseler, ağızlarından bal damlayan kimselerdir. Ancak kalpleri fesattır ve koyun postu giymiş kurtturlar. Kurtlar, kuzuları yemek için koyun postu giyerler. Yani amaçları kuzulara zarar vermektir. Ama asla gerçek kimlikleriyle gözükmezler.

Mü’min ferasetli olur. Kimin samimî, kimin samimî olmadığını, kimin gerçekten Allah rızası için, kimin nefsinin ve menfaatinin rızası için ne gibi maskeler taktığını bilir. Bu âyet kendisini okuyan herkese, hepimize mesajını veriyor. Ben bu âyeti okuduğum zaman şöyle düşünüyorum: “Benim yüzümde kaç tane maske var? Arkadaşlarıma böyle iki yüzlü davranıyor muyum? Dâvâmda, iman ve İslâm dâvâmda samimî miyim? Yoksa insanlara güzel görünüp de menfaat elde etmek için mi yaşıyorum? Bir taraftan konuşurken ağzımdan bal damlarken, diğer taraftan bozgunculuk yapmak için mi uğraşıyorum? Rahmetin gelmesine engel olacak ısrarlı bir şekilde günahlara dalıyor muyum?”

Bu âyet, insanların kusurlarını araştırmayı değil, çuvaldızı kendimize batırmayı, aynayı kendimize tutmayı tavsiye ediyor. Bizler başkalarının kusurlarını araştırmakla yükümlü değiliz. Kendi kusurlarımızı bilmek ve onları düzeltmekle yükümlüyüz. Allah böyle davranan insanları sevmeyeceğini, “Vallahü lâ yuhibbu’l-fesad” âyetiyle beyan ediyor. Bu arada bizi kandırmak isteyen kimselere karşı da uyanık olmak durumundayız. Bu âyet bizlerin bu tür kişilere karşı da uyanık olmamızı tavsiye ediyor. Bunlar, dini feda edip dünyayı tercih eden, dünyayı satın alan insanlardır. Dünya hayatında ufak tefek menfaatler için bu tür maskeler takan kimselerdir. Cenâb-ı Hak bizleri ikiyüzlü eylemesin, nifaktan muhafaza etsin. Bu tür insanların şerlerinden de uzak kılsın. Âmin.

Müslümanlar maksatta ittifak etmeli

BİR HADİS, BİR YORUM

“Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.”

(Câmiü’s-Sağîr, c. 1, s. 106)

BEDİÜZZAMAN Said Nursî’nin yorumuyla bu hadis-i şerifte bildirilen müsbet ihtilâftır. Meselâ hak mezheplerin farklı farklı olması, halk için büyük rahmetleri taşımaktadır. Kur’ân’ı ve sünneti esas alan bir çok tarikatın bulunması insanları birbirine düşürecek bir husus değildir. Günümüzde İslâma hizmet etmeyi gaye edinen bütün grup ve cemaatleri de aynı şekilde düşünmek gerekir.

Burada önemli olan İslâma hizmet eden grupların maksatta ittifak etmesidir. Bütün İslâma hizmet eden grupların ortak amacı, Allah rızası ve İslâmı yüceltmektir, insanlara İslâmı, iman, ibadet ve güzel ahlâkı öğretmektir. Bu aynen Kâbe’ye yapılan hac yolculuğuna benziyor. İnsan hangi taraftan hangi vasıta ile giderse gitsin sonunda Kâbe’ye gidiyor.

İslâma hizmet etmek büyük ve ağır bir taşın kaldırılmasına benziyor. Bu ağır taşın altına ne kadar eller yardım için girerse bundan memnun olmak gerekir.

Amaç birliği içinde olmanın, Allah rızası için çalışmanın ölçüsü de, içinde bulunduğumuz İslâmî mesleğin, ya da grubun muhabbetiyle hareket etmektir. Başka grupları tenkit etmek, eleştirmek amacı unutmak demektir. İhlâs sırrını kaybetmek demektir. Çünkü başkasını eleştiren, onların kusurlarını araştıran kimse, diğer insanları kendi tarafına çekmek isteyen kişidir. Başkalarını beğenmeyen kimse, kendisini, kendi grubunu beğenen kimse demektir. Bu tür davranışlar müsbet değil, menfî ihtilâfa girer, mü’minler arasında tefrika meydana getirir. Bu yüzden bu tefrikaya meydan vermemek için Allah rızasını esas almak gerekir.

Müsbet ihtilâfın bir alâmeti de, insanların İslâmiyet, iman, ahlâk ve ibadet konusunda kimden ve nereden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır. İhlâs da bunu gerektirir. Yoksa sadece bizim sözlerimizi dinlesinler, bize gelsinler düşüncesi olumsuz ihtilâfa sebep olur.

Müsbet ihtilâfta kin, garaz ve düşmanlık yoktur. Sevgi ve saygı vardır.

Herkesin meşrebi farklıdır. Bu yüzden herkes kendi mizaç ve huyuna göre bir hizmet zemini seçer. “Mü’minler kardeştir” âyetini de kendisi düstur edinir. Başkalarıyla uğraşmaz, kendi hizmetine bakar.

İslâmî hizmetlerin içinde bulunan bir kimse, “Benim hizmetim daha güzeldir” diyebilir. Ama “Hak yalnızca benim hizmetimdir” diyemez. Çünkü bu ikinci görüş, kendi hizmetinin dışında olanları batıl olarak nitelendirmektir. Bu da hak ve hakikate yapılacak büyük bir zulümdür.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*