İktidar fena halde dönüştürür

Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle ülkemizde de çok sayıda toplantı düzenlendi, ama bu toplantılarda “derde deva/ sadra şifa” çözümlerin sunulabildiğini söylemek mümkün değil. Çünkü bu toplantılarda yapılan konuşmalarda, çoğunlukla kadınlar iş hayatına katılmaya teşvik edildi, daha fazla görünür olmaları, daha fazla ‘dışarı’ya dâvet edildi. İstatistikî rakamlar da bu gözle değerlendirildi.

Bir ülkede çalışan kadınların sayısı fazla ise o ülke ‘iyi ve kadın haklarına saygılı’, değilse ‘gerikalmış, kadınlara hak tanımayan ülke’ şeklinde yorumlandı.

Acaba Türkiye ve dünya gerçekleri bu bakış açısını doğrular mı? Kadınların ‘hak’larını sadece çalışanların sayısıyla kıyaslamak, öte yandan kadınların gördüğü manevî baskıları görmemek, problemin teşhis edildiği anlamına gelir mi? El birliği ile kadınları iş hayatına dâvet edenler, onların iş hayatında karşı karşıya kaldıkları ciddî problemleri ne zaman görecekler? En ‘modern’ işyerlerinde meydana gelen cinsel taciz, mobbing (psikolojik şiddet) ve benzeri ‘haksızlık’lar nasıl önlenecek? Bunlar için de çare düşünülüyor mu?

“Arap Baharı” vesilesiyle İslâm dünyasındaki kadınların durumu da dünyanın gündemini meşgul etti. İstanbul Başakşehir Belediyesi bu vesile ile “Arap Baharı Kadın Haklarını Nasıl Etkileyecek” konulu bir panel düzenledi. Panele katılmak için Mısır’dan ve diğer İslâm ülkelerinden gelen hanım konuşmacılar da vardı. Panel öncesi Galata’da düzenlenen ‘tanışma toplantısı’nda misafir konuşmacılarla buluştuk. Konuşmacılardan biri de İhvanü’l Müslimun (Müslüman Kardeşler) Cemaatinin kurucusu merhum Hasan el-Benna’nın (1906 -1949) torunu Sanaa El Benna (Sena el Benna)’ydı.

Toplantıya katılan gazeteciler, haklı olarak son seçimlerin galibi “Müslüman Kardeşler”in iktidara geldikten sonra nasıl davrandığını sordular. Bu sorunun bir sebebi de, Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da “endişeli laikler”in varlığıydı. Öyle ya, “İhvanü’l Müslimun”un partisi iktidara gelince Mısır’ın yönünü başka bir yere mi çevirmişti?

Mısırlı misafir konuşmacıların neredeyse tamamı, böyle bir şey olmadığını, ‘sistem’in devam ettiğini ifade ettiler. Konuşmacılar şuna da dikkat çektiler ki, iktidar “Müslüman Kardeşler”i de fena halde dönüştürmek üzere!

Meselâ, Mısırlı TV sunucusu ve hanım siyasetçi Gameela İsmail, (bu arada, merak edenler için ifade edelim ki Gameela İsmail başörtülü değil) “Meclis’teki ‘İslâmcı’lardan korkmamız gerekmiyor. Şimdi daha dikkatliler. Çünkü iktidardalar ve iktidar onları da değiştiriyor. Artık daha ılımlı mesajlar veriyorlar.”

Gameela İsmail, bununla ilgili olarak bir de misal verdi ki bu haber Türkiye’deki medyada da yer almıştı: “Bir milletvekili mecliste ezan okudu. Meclis başkanı ise buna itiraz etti ve ‘Ezanın yeri camidir, burada hiç kimse bir başkasından daha Müslüman değil’ dedi. Mısır’daki laikler İhvan’dan gereksiz yere endişe ediyorlar. Şundan eminim ki iktidar, İhvan’ı da değiştirecek. Mısır, otoriter yönetimden yeni çıktı, ikinci defa yeni bir otoriteyi tercih etmez.”
Bu arada, Hasan el-Benna’nın torunu Sena el Benna da, seçimlerde İhvan’ın partisine değil de “daha özgürlükçü” bir partiye oy verdiğini ifade ederek bunu şöyle açıkladı: “Otoriter partiler, sistemin içindeki otoriteyi devam ettiriyorlar. İhvan’dan ümitliyim, ama şu anda onları desteklemenin onlara da zarar vereceğini düşündüm. Onları dengelemek istediğim için oy vermedim.”

Özetlemeye çalıştığımız bu beyan, kanaatimizce ‘merkez parti’ anlayışını ifade ediyor ve bu yönüyle de dikkat çekici. Sena el-Benna’ya, Başakşehir’deki toplantı sonrasında da Risâle-i Nur’dan “Asâ-yı Musa” ve dergilerimizi hediye ettik. Sena el-Benna, “Risâle-i Nur eserleri hem bende, hem annemde, hem de babamda var. Tamamını okumadım, ama Bediüzzaman’ı biliyorum” şeklinde bir değerlendirme yaptı.

Türkiye’deki gelişmeler de, siyasetin fena halde dönüştürdüğüne en büyük delil değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*