İktidar ve Cemaatlere Risale-i Nur’dan mesajlar

Said Nursî’ye göre toplumsal hareketler ve bir arada yaşama prensiplerinin ele alındığı 9. ulusal Risale-i Nur kongresi sonuç bildirilerinde “Âdil, katılımcı, çoğulcu ve sivil bir anayasa yapılması öncelikli bir ihtiyaçtır” denildi.
 
DİNDAR OTORİTEYE MUHALEFET

Otoritenin zulümden, haksızlıktan, tarafgirlikten uzak kalabilmesi için devletin yetki ve görev sınırlarının daraltılması, demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla örgütlenmesi gereklidir. Otoritenin dindar bir kimlikle tezahürü halinde ona muhalefet dine muhalefet olarak algılanmamalıdır.
 
CEMAATLER İÇİN KRİTİK ALANLAR

Siyaset, iktidar, kadrolaşma, zenginleşme, sosyalleşme ve kitleselleşme gibi konular, cemaatler için kritik alanlardır. Cemaatler, kendi amaçlarını gerçekleştirmek için siyaset karşısında talepler üretebilirler, ama doğrudan ve dolaylı olarak siyasî bir arayış içinde olmamalıdırlar.
 
HÜR OLMA KÜLTÜRÜNÜN ÖNCÜSÜ

Bediüzzaman, çatışmadan ve aynı zamanda ezilmeden hak arama taleplerini ortaya koyma ve hür olma kültürünün öncüsü olmuştur. Birlikte yaşamanın gereği olarak hukukun üstünlüğüne vurgu yapmış, “Herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olmalıdır” demiştir.
 
DAYATMACILIĞA KARŞI HÜR BİR TAVIR

“Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder.” Dayatmacı bir anlayışla toplumu şekillendirmeye çalışan elitlere hür ve medenî bir tavır ile karşı koyabilecek kişilikteki fertler, özgür ve demokratik bir ülkenin temel teminatıdır.
 
İktidara ve cemaatlere Risale-i Nur’dan mesajlar

Risale-i Nur Enstitüsünün düzenlediği 9. Risale-i Nur Kongresi’nin ikinci oturumu Haliç Sütlüce Kongre Merkezi’nde yapılacak olan panelden önce gerçekleştirildi. Panelden önce katılımcılar ikinci kez bir araya gelerek deklarasyon maddelerini hazırladılar. “Said Nursi’ye göre Toplumsal Hareketler ve Birarada Yaşama Prensipleri’nin” tartışıldığı oturumlarda birçok sorunun cevabı arandı. “Müsbet hareket nedir? Bütün toplumsal hareketler için ‘müsbet hareket’ kavramını kullanabilir miyiz? Bir arada yaşayabilmemiz için gerekli şartlar nelerdir? İslâmda muhalefet nedir? Cemaatler bir sivil toplum kuruluşu olabilirler mi? Cemaatlerin siyasetle imtihanları ve siyasete karşı nasıl bir tavır ortaya koymalı? Cemaatlerde kadrolaşma olmalı mı? Farklılıkları bir arada yaşatabilmek için neler yapılmalı? Bir arada yaşamak derken aynı caddeyi, aynı sokağı paylaşmaktan öte bir şeylerin paylaşımından mı söz ediliyor? Bir arada yaşamak için tahammül duygusunu nasıl öğreneceksin? Hak nedir? Hak aramanın kudsiyeti nedir?” vb. soruların cevapları tartışıldı. Hazırlanan deklarasyon maddelerinde siyasi iktidar ve cemaatlere yönelik mesajlar dikkat çekti.
 
Devlet demokratik ve özgürlükçü olmalı

Prof. Dr. Ahmet Hamdi Aydın,İntizam Seyda Durgun, Prof. Dr. Sacit Adalı, Doç.Dr. Kadir Canatan, Doç. Dr. Hamit Saruhan, Yrd. Doç. Dr. Veli Sırım, Mustafa Akyol ve Kadir Akbaş’ın bulunduğu “Güç Otorite ve Birlikte Yaşama” konusunun müzakere edildiği masadan açıklanan sonuç bildirgesinde; “Bediüzzaman, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğünü “kuvvet kanunda olmalı, yoksa istibdat tevzi edilmiş olur” diyerek dile getirmiştir. İstibdadın sadece şahıslarda değil, kurumlarda da söz konusu olabileceğini, komitecilikle daha da şiddetlenip çok zulümlere sebebiyet verebileceğini belirtmektedir. Hukukta “şah ve geda birdir”, “müsavatsız adalet adalet değildir” hakikatleri ışığında, dini, ırkı, makamı ne olursa olsun, herkesin kanun önünde eşit haklara sahip olduğunu dile getirmektedir. Otoritenin zulümden, haksızlıktan tarafgirlikten uzak kalabilmesi için devletin; yetki ve görev sınırlarının daraltılması, demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla örgütlenmesi gereklidir” denildi.

Cemaatler talep edebilir, fakat kadrolaşamaz

Yine aynı masadan açıklanan sonuç bildirgesinde cemaatlere yönelik; “Sivil toplum, birey ve kimlikle ilgili olduğu için devletten önce gelen, devletin içinde yaşayan fakat “onunla özdeş olmak zorunda olmayan, devletten ayrı”, daha da önemlisi karşı koyma hakkının bile kullanılabildiği bir toplumsal ilişkiler formudur. Bir yönüyle sivil toplum hareketi sayılabilecek dini cemaatler yerlerini konumlandırırken, siyasi iktidarla ilişkisini doğru tanımlamalıdır. Bu açıdan sivil toplum hareketi olarak cemaatler, kendi amaçlarını gerçekleştirmek için siyaset karşısında talepler üretebilir ve kendi tabanıyla yönetimler arasında aracılık yapabilir, ama doğrudan ve dolaylı olarak siyasi bir arayış içinde olmamalıdır. Siyaset, iktidar, kadrolaşma, zenginleşme, sosyalleşme, kitleselleşme gibi konular, cemaat ve tarikatler açısından yeniden değerlendirilmesi gereken kritik alanlar haline gelmiştir” mesajı yer aldı.

Farklı konuların müzakere edecek şekilde organize edilen çalışmada diğer masalarda öne çıkan sonuçlar şu şekilde gerçekleşti:
 
Sivil bir anayasa ihtiyacı var

Prof. Dr. Ali Bakkal, Sebahattin Yaşar, Prof. Dr. İbrahim Özdemir, Prof. Dr. Mahmut Kaplan, Prof. Dr. İdris Şengül, Doç. Dr. Hasan Aydın, Ali Bulaç, Yrd. Doç. Dr. Ömer Ergün, Nimet Demir, Fatih Aydın, Taha Çağlaroğlu ve Mehmet Kaplan’ın yer aldığı “Sosyal Bağlar ve Bir Arada Yaşama Masası”nda, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu vurgulandı. Masa’da Anayasa’nın nasıl olması gerektiğinin tarifi yapılırken, yeni anayasa ihtiyacı şu şekilde dile getirildi: “Farklı inançlardan insanları aynı çatı altında, barış ve huzur içerisinde yaşatacak adil, katılımcı, çoğulcu ve sivil bir anayasa yapılması öncelikli bir ihtiyaçtır.”
 
Sivil itaatsizlik müsbet harekettir

Doç. Dr. Adem Ölmez, Doç. Dr. Atilla Yargıcı, Doç. Dr. Abdurrahman Kılıç, Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe, Dr. Ercüment Asil ve Mehmet Ali Kaya’nın yer aldığı “Toplumsal Hareketler ve Müsbet Hareket Masası”nda ise ‘müsbet hareket’ kavramı konuşuldu. Müzakereler sonucu açıklanan bildirgede şu ifadeler öne çıktı: “Bir ülkede din ile ya da hak ve özgürlükler ile bağdaşmayan kanunları, nizamları kabul etmemek ve amel etmemek, bir başka ifadeyle sivil itaatsizlik yapmak müsbet harekettir. Ancak bunlara karşı muhalefet adı  altında  asayişi bozucu fiili bir durum oluşturmak menfi harekettir. Said Nursi, İslamiyete uymayan kanunları kabul etmemesini, ‘her hükümette muhalifler bulunur. Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz’ ifadeleriyle prensipleştirmiştir.
 
Fertler, özgür ve demokratik bir ülkenin temel teminatıdır

Prof. Dr. Nurettin Abut, Hakan Yalman, Prof. Dr. Ertan Efegil, Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, Prof. Dr. Mustafa Alıcı, Prof.Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu, Doç. Dr. İshak Torun, Doç. Dr. Osman Özkul, Yrd. Doç. Dr. Levent Bilgi, Yrd. Doç. Dr. Nasır Yiner ve Nevzat Bayhan’ın yer aldığı masada, “Farklılıklar ve Bir Arada Yaşama” konusu müzakere edildi. Masa çalışmasında, “Katılımcı demokrasi, insandaki bu arayışa cevap verecek en uygun zemindir. Bu zeminde, milletin temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkması ve baskıcı anlayışlara geçit vermemesi de önemlidir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder.” Dolayısıyla dayatmacı bir anlayışla toplumu şekillendirmeye çalışan elitlere karşı, hür ve medeni bir tavır ile karşı koyabilecek kişilikteki fertler, özgür ve demokratik bir ülkenin temel teminatıdır. Risale-i Nur’dan hareketle, farklılıklarla birlikte barış ve huzur içinde yaşamanın anahtar kelimeleri, ‘Müspet Hareket’ ve ‘İnsaf ile Muamele’ olmalıdır. İnsan; kendi nefsinin, enaniyetinin veya grubunun izzetini değil, İslam’ın izzetini ve insanlığın onurunu öne çıkaran bir hamiyet duygusunu esas almalıdır” anlayışı öne çıktı.
 
 
Sosyal barış için ‘sosyal adalet’

Prof. Dr. Ahmet Battal, Dr. Cafer Kaysıcı, Prof. Dr. Arif Yavuz, Prof. Dr. Mehmet Acat, Doç. Dr. Abdullah Adıgüzel, Doç. Dr. Murat Tümay, Doç. Dr. Orhan Akınoğlu, Doç. Dr. Recep Ardoğan, Yrd. Doç.Dr. Ali Bengi, Ali Ferşadoğlu ve Hasan Yükselten’in yer aldığı masada ise, “Temel Haklar, Adalet Ve Bir Arada Yaşama” konusu konuşuldu. “İnsanlığın ortak paydası hak ve hürriyetler, adalet ve demokrasidir” anlayışının öne çıktığı masa çalışmasında şu sonuçlara ulaşıldı: “Farklılıkları bir arada yaşatabilmek için evrensel hukuk prensiplerinin yürürlükte olması, hukukun üstünlüğü prensibinin tatbik edilmesi, keyfiliğin ve cebriliğin ortadan kaldırılması, farklı fikirlere saygı ve tahammül gösterilmesi gerekir. Etnik, dinî ve kültürel farklılıkları bir arada ve barış içinde yaşatmanın yolu, kendimizi kimseden büyük görmemek, herkese adalet ve hakkaniyetle muamele etmek, hiçbir baskıya meydan vermemektir. Sosyal barış için sosyal adaleti gerçekleştirmek gerekir. Bu amaçla, “başkasının açlığı beni ilgilendimez” diyen bencilliği ortadan kaldıran “zekât emri” ve “başkası çalışsın yorulsun, ben risksiz kazanayım” diyen haramcı anlayışı yok eden “faiz yasağı” tam tatbik edilmelidir.”
 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*