İktidar ve iktidarın kaynağı

İdare ilimledir veya zulümledir.

Meşrû yönetim ilimle olandır. Zulümle yönetim gayr-i meşrûdur. Zulmü netice veren meşveret de yasa da meşrû kabul edilemez. Zira her ikisinin de amacı hakkı ve adaleti sağlamaktır. Haksızlıkta ittifak, ittifak değildir ve bunun meşveretle karara bağlanması veya yasa ile meşrûlaştırılması haklı, doğru ve âdil kılmaz.

İktidar yönetim yetkisi ve güçtür; hükmetme gücüdür. Bu güç ya halktan alınır veya halka rağmen elde edilir. Zorbalıkla elde edilen bir yetki meşrû olmadığı gibi yaptıkları da meşrû kabul edilemez. Bediüzzaman Hazretleri adaletin tevziinde de adaletin olması gerektiğini ifade eder ve “Adaletin tevziinde adalet olmazsa zulüm gözükür” der.

İktidar ve yönetim bir fikir sistemi ve kadro hareketidir ve kurumları yönetme sanatıdır. Bu ehliyetli insanın elinde hizmet mercii olurken, ehliyetsiz ellerde baskı ve zulüm aracı olur. Ancak iktidar nasıl olursa olsun anarşi ve kaosa tercih edilir.

Meşrû iktidar “güven” duygusuna ve yetki devrine dayanır. Toplumun kalbinde taht kurabilenler güçlü bir iktidara sahip olurlar. İktidarı daha da güçlü kılan unsurlar; adalet, meşveret, kanun hâkimiyeti, sağlam ve tecrübeli kadrolar, fikir ve felsefi doktrindir. (Hutbe-i Şamiye, s.79)

İktidarın kanunları halkın dinine, örfüne ve geleneklerine aykırı olmamalı ve hürriyetleri ellerinden almamalıdır. Aksi taktirde zorba ve zulüm olur ve bu da iktidarın geçici olmasını netice verir.

İktidarın varlığını devam ettiren kadrosudur. Kadrolar belli programları icra için vardır. Kadroyu idare eden bir de “çekirdek kadro” olmalıdır. Kadro orkestra gibi kendi içinde uyumlu olmalı ve ahenk içinde çalışmalıdır.

Yönetim, kurumlar ve müesseseler eliyle icra edilir. Müesseseler masumdur. Devletin idarî mekanizmasını yürütmek, icraat yapmak ancak iktidar kadrolarının başarısı iledir. Liyakatsiz insanlar müesseseleri dejenere eder, işlemez hale getirirler. Bu durumda müesseseler ve devlet suçlanmaz, yanlışlık ve suç onları yönetenlere aittir.

Meşrû ve yetkisini halktan alan iktidarlar halka karşı sorumluluk duygusu taşırken, meşrû olmayan iktidarlar halktan korkarlar ve bu sebeple halkı korku ve kaygılarla bastırmak ve korkutmak isterler. Zira en büyük muhalefet halktır. “Evet, tehditlerle, korkularla, hilelerle efkâr-ı ammeyi başka bir mecraya çevirtmek mümkün olur. Fakat tesiri cüz’idir, sathidir, muvakkat olur. Muhakeme-i akliyeyi az bir zamanda kapatabilir.” (İşaratul-İ’câz, 113)

Halkın yönetime yardımı idarecilerin yanlış yaptıkları zaman uyarmaları iledir. Susan milletten konuşan millet hayırlıdır. Hz. Ömer’in (ra) adaletine yardımcı olanlar “Ya Ömer! Yanlış yaparsan seni kılıçlarımızla doğrulturuz!” diyen halktı. Hz. Ömer (ra) halkın murakabesine çok değer verir ve tenkitleri nazara alır, yanlışından derhal vazgeçerdi. “İdarecilerini uyarmayan millette hayır yoktur, halkın uyarılarını dinlemeyen idarecide de hayır yoktur” derdi.

İktidarın kaynağı millet iradesidir. Nitekim Peygamberimiz (asm) Medine’de önce Müslümanlarla ve Müslüman olmayan Medine ileri gelenleri ile bir “Sözleşme” hazırlamış ve yönetim yetkisini halktan, toplumdan alarak yürütme görevini icra etmiştir. Hürriyet içinde, âdil ve eşit şartlarda bir seçim ile millet iradesi nerede birleşir ve kime yetki verirse iktidar ona aittir. Halk verdiği yetkiyi geri alma hakkına da sahiptir. Âdil yöneticiler halkı ile istişare ederek yönetim görevini icra ederler ve kanun hâkimiyetini sağlayarak adaletli bir yönetim sergilerler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*