İlâhî mühürler

Mukaddes Zâtı baş gözümüzle görülmesi mümkün olmayan Cenâb-ı Hak, sadece Mi’rac mu’cizesinde insanlık adına Peygamber Efendimize (a.s.m.) Kendisini göstermiştir. Ancak, bütün insanların akıl ve kalp gözlerine kendini eserleriyle göstermek istediğinden, her bir san’atlı varlık üzerinde Zâtına mahsus taklidi mümkün olmayan İlâhî mühür ve imzaları da koymuştur.

San’atkârı hesabına bütün kâinata ve mahlûkata bakan o imza ve mühürleri görür. San’atkârından bağımsız bakan ve onu yok sayan ise, bahsi geçen mühürleri kör gibi görmez olur. Mahlûkata Allah hesabına bakmak ilim, dalâlet hesabına bakmak da cehalettir.

Kur’ân-ı Kerim, Allah’ın varlık ve birliğini âyetlerinin lisanîyle bütün âleme ilân ediyor. Zaten onun indiriliş gayelerinin dört temel esasından biri, tevhid inancını cin ve insanların akıl ve kalplerine kabul ettirmektir. Çeşitli vesilelerle onun delil ve alâmetlerini söyler ve aklı ikna eder. Ne var ki, burası imtihan dünyasıdır. Akla kapıyı açmak, iradeyi elden almamak imtihanın gereğidir.

Risale-i Nur adını verdiği tefsirlerinde Bediüzzaman Hazretleri, Kur’ân-ı Kerimin bu tarzını ihtiyar etmiş ve tevhid inancını, aksi ileri sürülemeyecek derecede kati delillerle ispat etmiştir. Nur Risalelerinin muhtelif yerlerinde, sanatlı varlıklar üstündeki İlâhî mühürleri nazara vermiştir. “Evet, bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak, her şeyin Hâlıkına mahsus bir imzadır”demiştir.

Gerçekten bir nutfe suyundan canlıların bütün cihazat ve organlarını yaratmak ve yedikleri o kadar farklı yiyeceklerden o canlıya mahsus bir cilt ve et kemik yapmak ancak Allah’a mahsus bir mühürdür. Basit bir toprak ve sudan dört yüz bin çeşit bitki ve hayvan taifelerinin sayısız fertlerini icat etmek ne tabiatla, ne tesadüfle ve ne de kör kuvvetle izah edilebilecek bir durum değildir.

Geçen gün alış veriş için pazara gittik. Pazarcılar tarafından tezgâhlara yığılmış enva-i çeşit sebze ve meyvelere bu nazarla dikkat ettim ve imanımın kuvvetlendiğini hissettim. Onları yemekten daha fazla lezzet aldığımın farkına vardım. Domates, patlıcan, biber, ıspanak ve maydanoz gibi sebzeler; kavun, karpuz, kiraz ve muz gibi meyveler âdeta bizimle konuşuyor ve San’atkârlarının varlık ve birliğine nihayetsiz dillerle şahitlik ediyorlardı.

Üstad Hazretleri bir gün Bolvadin ilçesine arabasıyla giderken talebesi ve hizmetkârı Ceylan Çalışkan’a “Evlâdım Ceylan! Arabayı sağa çek ve dur” der ve arabadan iner. Bir müddet tarlalardaki buğdayları ve meyve ağaçlarını tefekkür eder ve “Ben alacağımı aldım, gerisi sahibinin olsun” der. İşte mevcudat ve masnuat üzerinde Yüce Yaratıcı tarafından konulan hesapsız imzaları ve onlarda tecelli eden kudsî esmaları okumak, hayata hayat katan ve anlam kazandıran sevaplı tefekkür zamanlarıdır. Diğer canlılar gibi sadece yaşamak değil, kâinat kitabını bu tarzda okumak ve İlâhî imza ve mühürlerin farkına varmak, insanı insan yapan ve mânen terakki ettiren sırlardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*