İlâhî Ya Rabbi!

Deprem gibi felâketler sonrasında kucaklaşmamız, aramıza ‘fitne’ sokmak isteyenleri üzmüş olmalı. İçerden ve dışardan uzatılan bazı eller, bin yıldır devam eden kardeşliğimizi bozmak, parçalamak ve kırmak istiyorlar. Şükür ki bunca tahribata rağmen bu maksatlarına ulaşamadılar. Van merkezli deprem sonrası başlatılan yardım seferberliği bunun en büyük delili. İnşâallah aramızdaki bu kardeşlik bozulmak bir yana, kuvvetlenerek devam eder.

 

Deprem benzeri felâketlerde ilk saatler, ilk günler çok önemli. Yardımların vaktinde ve zamanında ulaşması can kaybının artmasına mani olur. Pazar günkü deprem, Türkiye’yi ‘uyku’da yakalamadı, buna da ayrıca şükür… Allah muhafaza etsin, gecenin bir vaktinde bu deprem meydana gelmiş olsaydı belki de yaraları sarmakta çok daha geç kalabilirdik. Bir daha şükür…

Hayatları boyu hadiselere ‘ırk’ penceresinden bakanlar, Van’daki depremi de ırkçı anlayışlarına âlet etmeye çalıştılar. ‘Sanal âlem’de öyle yorumlar ve beyanlar oldu ki, şaşmamak mümkün değil. Aslında böyle yorumlara şaşmadık ve şaşmamak da lâzım. Çünkü her yerde ve her zaman, ‘yanlış yapanlar’ olur, olmuştur. Bunları da ‘kavl-i leyyin ile/ yumuşak bir dil’ ile ikaz etmek lâzım.
‘Sanal âlem’de böyle yanlışlar yapanlar olduğu için, gazetemizde Pazartesi günü yayınlanan İbrahim Özdabak imzalı karikatürü yanlış yorumlayanlar da oldu. ‘İlâhî ikaz’ başlıklı o karikatürü ‘ırkçı’ anlayışla yorumlamak kadar yanlış bir değerlendirme olabilir mi? Bir defa Yeni Asya’nın ve camiamızın ‘ırkçılık’la uzaktan ve yakından irtibatı yoktur ve olamaz da. Yeni Asya hangi hadiseyi ‘ırkçı’ anlayışla değerlendirdi ki, ‘deprem’i de o gözle değerlendirsin? “İlâhî ikaz” değerlendirmesi, adı üstünde “dinî noktadan yapılan bir değerlendirme”dir. Kabul eden olur, etmeyen olur; ama bu değerlendirmeyi o bölgede yayaşanları dışlayıcı şekilde yorumlamak olsa olsa “Beni bir kişi anladı, ama o da yanlış anladı” şeklinde anlatılabilir. “İlâhî ikaz” sana, bana, hepimizedir. Türkiye’yi idare edenlere, müteahhitlere, mühendislere, ‘çürük bina’lara ruhsat verenlere, imza atanlara velhâsıl hepimize. Hadiseyi yanlış yorumlayıp, ‘ırkçılık’ yapmak kesinlikle yanlıştır.
Kâinatta meydana gelen hadiselerin ‘başı boş olmadığı’nı kabul edenler bu karikatürü yanlış yorumlamaz, yorumlamaması icap eder. Bir yaprak bile ‘izn-i İlahî olmadan’ yere düşmüyorsa, yerin altındaki ‘kurulmuş tüfek/ fay hatları’ kendi dendine harekete geçebilir mi? Deprem, netice olduğuna göre; ‘tetiği çeken bir el’ yok mu?
Asıl ikaz, bunca uyarılara rağmen maddî anlamdaki tedbirleri almayanlaradır. Türkiye’yi yıkan 1999 Marmara Depremi sonrasında verilen sözler ne çabuk unutuldu? Hani, İstanbul yıkılıp yerine ‘yeni bir İstanbul’ yapılacaktı? Bırakın İstanbul’un hasarlı binalarının yıkılmasını, hangi bina hasarlıdır ve yıkılması gereklidir onu dahi bilmiyoruz. Daha önce de ifade etmeye çalışmıştık, depremde az çok hasar gören binalar ‘tamir’ edildi, boyandı ve içlerinde oturuyoruz. Merak edenler, Yenibosna’daki evlere bakabilir… Bu yetmedi, son günlerde de bu binaların dışını ‘manto’luyoruz… Yeni moda bu. Muhtemelen yıkılacak olan binaları soğuğa karşı mantoluyoruz… Yanlıştaki bu ısrar ve inadımızdan ne zaman vazgeçeceğiz?
İlâhî Ya Rabbi! Daha fazla ‘ikaz’lara maruz kalmadan aklımızı başımıza almayı ve dört elle ‘tedbir’e sarılmayı hepimize nasip eyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*