İlim türleri, ilham ve Risale-i Nur

Kur’ân ilimlerinde uzman olan müçtehid, müceddid, müfessir ve âlimlerin tesbitlerine göre, insan aklının ilim denizinden aldığı bilgi iki türlüdür: Kesbi vehbî.

1-Kesbi ilim: Allah’ın tabiata koyduğu “kevnî kanunlar” çerçevesinde çalışarak elde edilebilecek tahkiki bilgidir. Bu ilmin üç derecesi vardır:

-“İlmel-yakîn” (ilim seviyesinde kesin bilgi),

-“Aynel-yakîn” (müşahede-gözlem seviyesinde kesin bilgi)

-“Hakkal-yakîn” (tecrübe, kalb-sezgi, vicdan ve kanaat-i katiye seviyesinde kesin bilgi)

2-Vehbî ilim: Bâzı mânevî özelliklere haiz özel kişilere, özel olarak hibe edilen ve “ilm-i ledün” denen gizli, hâfî, bâtın, gaybî ilim, bilgi.

Ledün ilminin hakikati, Kehf Sûresinde, 60-82. âyetlerinde, Hz. Mûsâ-Hz. Hızır’ın (as) arasında geçen olayda dikkate sunulur. İsmini de 65. âyette geçen “ledün” kelimesinden alır. Ayetin meali şöyledir:

“Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” 1

Arapça metnindeki “Ledünna ilmen” şeklinde tabir edilen kelimenin anlamı “Ledün ilmini öğretmiştik” şeklindedir.

Kur’ân’da, arıya vahy, yani ilham edildiği ayetin meali şöyledir: “Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti/ilham etti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.” 2

Bediüzzaman Said Nursî; bu ve benzeri ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hareketle “ilham” meselesine şöyle bir açılım getirir:

Hayvanattan tut, tâ melâikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi ilhama ve sünuhata mazhar oldukları, ehl-i fen ve ehl-i ilim ittifak etmişler.”3

Elbette, hayvanata, sıradan insanlara ilham eden Cenab-ı Hak, azami ilim, ibadet, takva, zikir ve cihad içine giren Bediüzzaman’a da Risale-i Nur hakikatlerini ilham etmiştir.

Zaten, Risale-i Nur’da işlenen meseleler ve üslubu incelendiğinde “Bu derin meselelerin birçoğu bir insanın dimağından dökülemez, onun hüneri olamaz!” hükmüne varılır. Ki, Bediüzzaman bu noktaya şöyle temas ediyor:

“Said, Risale-i Nura sahip değildir ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakimin bu zamanda bir nevi mu’cize-i maneviyesi olarak rahmet-i İlahiye tarafından ihsan edilmiştir…”4

“Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nurda öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said’in (Allah ondan razı olsun) kuvve-i hafızası da beraber olmak şartıyla, o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik risale olan Otuzuncu Sözü ben ve ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamazlar.”5

Dipnotlar:
1-Kehf Sûresi, 65,
2-Nahl Suresi, 68
3-Emirdağ Lâhikâsı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 361
4- Bediüzzaman, Şualar s. 588
5- Bediüzzaman, Şualar s. 588

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*