Iman cereyanının dünya ahiret faydaları

altHayat yolunun merkezinde eşrefi mahlûkat olan insan var. Külli irade sahibi Cenab-ı Hak, insanı yaratırken, onun mayasına “cüz’i iradeyi de” koymuştur.
Kâinatta en büyük hakikat imandır. Ondan sonra gelen ilâhi emir ise; Namazdır. Îman ve küfür beşeriyet için büyük bir imtihandır. İlâhî iradenin, hikmetin fıtrî bir gereği ve sonucu olarak İman insanlığın saadet ve kurtuluş reçetesidir. Gerçek hayatın da bir gereği ve hakikatidir.
Tercih hakkını, kendi, hür “Cüz’i iradesiyle” kullanan insanlardan iman cereyanında olanların; büyük bir saadet, ni’met, lezzet ve rahatla hayat sürdüğü ve süreceği Kur’andaki ve Sünneti Seniyyedeki beyanlarla nazara verilip takdir edilmiş ve müjdelenmiştir.

Cenab-ı Hak şahsımıza, aile fertlerimize, akraba ve dostlarımıza ve hikmetinin gerektirdiği makul, mazlum, münasip ve mağdur insanlara da bu iman ve inanç nimetini bahşetsin inşallah Amin.

Gerçek manada tahkiki imana sahip bir insan; yaratanını tanır ve hakkıyla kulluk eder. Hak ve hakikati görür, o doğrultuda hareket eder. Her yerde, herkese karşı hakperest davranır. Allah’a karşı olan ibadetlerinde ihlâslı ve samimidir. Allah’ı çok sever, yüzünü daha çok ahirete döner, dünyayı ahiretin tarlası ve mezraası görüp dünyevileşmeye mesafeli durur. Emir tahtında hareket etme gayretindedir. Hak üzerine titrer, güzel ahlâklıdır, dengeli ve adaletlidir. Bu dünya ve kâinatı pek güzel bir memleket olarak kabullenir, haddini aşmaz, rahat eder, çevresindekileri de rahat ettirir. Onun bu güzel huyu ve yaşayışı, hayat ve insanlık için bir büyük nimet ve bahtiyarlıktır.
İmanlı bir kalp; herşeye pozitif bakma ve iyi görme meylindedir. Onun bu hali bu âlem ve memleketi bir umumî şenlik haline getirir. Kendisi de, insanlık ve dünya için güzel bir nimettir.

Mü’min için, hayat ve yaşamak bir saadet kaynağıdır.
Mü’min için, zaman şeridindeki mekân ve olaylar bir şehr-âyindir.
Kâinattaki varlıklar arasında sürekli devam eden bir cazibe ve bir cezbe vardır.
Mümin için; arzın her köşesi, neş’e içindeki zikirhanelerdir.
Herşey ve herkes ona dost ve akraba mesabesindedir. Ötekileştirme, haset, küfür, nefret, kin öfke ondan uzaktır.
Bütün âlem, yaşasınlar, teşekkürler, terhisatların umumi şenliği olan bir bayram hükmündedir.

Kâinat, hiç susmayan; tekbirler, tehliller, zikirlerle, adeta bir musika-yı ilâhiyenin mesrurâne renk ve cümbüşleri ile süslenen bir şenlik alanıdır.
İman ve inancın sonsuz rahmet ve bereketi insanlık için bahtiyarlık sahnelerinin yaşanmasıdır.
İmanlı kimse; hem kendi, hem umum halkın saadeti, süruru, mutluluğuna katkı yapıp yardımcı olur.
Hem; güzel bir ticaret yapar, hem Allah’a şükreder. Bunun neticesinde de; nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyet-perver, muktedir, intizâm-perver, müşfik bir melikin memleketinde padişahlara lâyık bir hayat sürer.
Bu iman ve inançla dünya; kemâlâtın bütün tonlarını içinde taşıyan ve yaşatan bir memleket haline gelir. Yanlış vehimler, yanlış telakkiler böyle bir gönülde yer ve mekân tutamaz.
Mü’min olan bir insan; Hâlikı tanıdığı, Cenâb-ı Hâlikı tasdik ettiği için onun nazarında şu dünya; bir zikirhâne-i Rahman, bir tâlimgâh-ı beşer ve hayvan, bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır.

Bütün hayvan ve insan ölümleri ise; bir terhisattır. Hayat vazifesini bitirenler, bu dâr-ı fâniden; mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler. Yeni vazifedârlara yer açarlar. Onların gelip çalışmasını sağlarlar.
Bütün hayvani ve insâni doğumlar ise; askere, silâh altına, vazife başına gelmektir.
Bütün canlılar; birer vazifeli mesrur asker, birer müstakîm memnun memur hükmündedirler.
Bütün sadalar, haykırışlar ise; ya vazife başlamasındaki zikir vazife başlamasındaki tesbih vazife başlamasındaki paydostan gelen şükürdür. Her varlığın fıtri vazifesinin gereği olan çalışma ve faaliyetin neş’esinden çıkan nağmeler hükmündedirler.
Bütün mevcûdât, bir mü’minin nazarında; Seyyid-i Kerîm’inin, Mâlik-i Rahîm’inin, birer mûnis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır.

Daha bunun gibi; pek çok lâtif, pek ulvî, pek leziz, pek tatlı hakikatlar, îmandan tecelli eder, tezâhür eder.
Îman; bir mânevî tûba-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Selâmet ve emniyet; yalnız İslâmiyette
Ve imandadır. Öyle ise, biz daima: “İslâm dinini ve mükemmel iman nimetini ihsan ettiği için Allah’a hamd olsun” demeliyiz… Son nefese kadar, dostlarla, makul kimselerle birlikte kendimiz ve insanlık için nice faydalı hizmetlerde berdevam etmek niyet ve temennisiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*