İman eğitimi

İçinde yaşadığımız çağda cereyan eden hadiseleri bir sosyolog, psikolog ve pedagog yetkinliğiyle tahlil ederek çıkış yolları arayan Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu reçeteler içinde “iman eğitimi” son derece önemli bir yer tutar.

İman eğitiminde gösterilecek zaafiyetin, şahsî ve içtimaî hayatta son derece olumsuz neticeler ortaya çıkaracağını belirten Bediüzzaman, başka şeyler ile yeri doldurulamayacağını ifade ederek “iman eğitimi”nin önemine şu cümlelerle dikkat çeker:

“Bu vatandaki milletin bir ihtiyac-ı fitrîsi hükmüne geçen diyanet, salâhat ve bilhassa iman hakikatlerinin öğrenilmesi hakikatinin yerini hiçbir terakkiyat, hiçbir medeniyet tutamaz” (Şuâlar, 299)

İnsanın en temel ve zarurî ihtiyaçlarından birisine dikkat çeken bu tesbit günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Ferdî ve içtimaî alanda yaşanan sorunlar, ciddî manada bir “tahkikî iman eğitimi”nin lüzumlu olduğunu ortaya koymaktadır.

İman eğitiminin yapıldığı yerler geçmişte medreseler iken, günümüzde artık okullar ve evlerdir.

Cumhuriyet dönemine baktığımızda, manevî hayatı sarsan icraatlara imza atan resmî ideolojinin kurduğu okullarda verilen “iman eğitimi”nin son derece yetersiz olduğunu görürüz. Lâik eğitim sisteminde yetişen önceki nesiller bunu ispat etmeye yeter sanırım.

İman eğitiminin verilebileceği diğer yerler olan evler de, bir kısmı müstesna, son derece yetersiz kalmaktadır. Ebeveynlerin yeterli donanıma sahip olmamaları; olsalar bile, çeşitli “muzır maniler” yüzünden eğitimi “sürekli” ve “etkili” hâle getirememeleri, “plânlı ve programlı” bir eğitimi neredeyse imkânsız kılmaktadır. Hâlbuki, çocuklara verilecek “iman eğitimi”nin ihmale gelir yanı yoktur. Bediüzzaman, “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer.” diyerek buna dikkat çekmektedir. Evet, çocuklara verilecek iman eğitimine küçüklükten başlanmalıdır ve kesinlikle ihmal edilmemelidir.

Ferdin ve cemiyetin sıhhatli bir manevî gelişim kaydetmesinde son derece ehemmiyetli bir rolü olan “iman eğitimi”nde esas alınacak kaynakların “sıhhati” ise dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan bir tanesidir.

Baz alınacak kaynakların “doğrudan Kur’ân ve sünnetten beslenmesi,” “asrın idrakine uygun olması,” “insanın fıtratına hitap etmesi,” “doğru İslâmiyeti ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu esas alması,” “rıza-yı İlâhîden başka hiçbir maksadı olmaması” gibi özelliklere sahip olması gerekmektedir.

Ancak bu özelliklere sahip eserler ferde ve cemiyete sağlıklı bir manevî gelişim süreci yaşatabilir.

“Peki, bu asırda bu özelliklere sahip bir kaynak var mı?” diye baktığımızda, Bediüzzamanın te’lif ettiği Risale-i Nur Külliyatının bu özelliklere bihakkın sahip olduğunu görürüz.

Te’lif edildiği günden bu yana 7’den 70’e her yaştan, her tabakadan, hatta her milletten insan tarafından okunan Risale-i Nur Külliyatının bu sahadaki boşluğu çok rahat bir şekilde doldurabileceğini hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Zira, bu eserleri okuyarak vaziyetini düzelten, örnek bir insan hâline gelen, yerli ve yabancı milyonlarca kişi bu iddiamızı ispatlar niteliktedir.

Evet, insanı maddî ve manevî boyutlarıyla bir bütün olarak ele alan Risale-i Nur’un eğitim sistemi, sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın ihtiyaçlarını giderecek evrensel bir mahiyete sahiptir.

Hayatını iman hizmeti uğrunda vakfeden, milletin imanını selâmette görebilmek için adeta çırpınan Bediüzzamanın iman hususundaki veciz bir ifadesiyle yazıyı sonlandıralım isterseniz:

“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!.. Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de.”

Dar düşünceli, dar görüşlü, yenilikçiliğe karşı, bilgiye kapalı, ”diplomalı cahiller” yetiştiren sistemi aşmanın yolu Risale-i Nurlardır.

Mevcut problemlerin aşılması, ülkemizin ve insanımızın saadete kavuşması için başka çözüm teklifi olanlar varsa beri gelsin!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*