İmanın gücü, Gandi ve Bediüzzaman

Meşhur Seyyid Ali Çavuş, Çanakkale Savaşı’nda, tek başına 275 kilo ağırlığındaki gülleyi, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm (Yüce Allah’tan başka hiçbir güç, kuvvet yoktur)” cümlesini tekrarla, iman gücünü ve düşüncesini bir noktaya odaklaştırmakla kaldırarak topa yerleştirmeyi başarmıştı. Ve İngilizlerin meşhur Ocean gemisini vurmuştu.

 Bölge komutanı Cevat Paşa, aynı ağırlıktaki gülleyi tekrar kaldırmasını istediğinde, “Ben bu mermileri kaldırdığımda Allah’ın feyziyle doluydum. Bu, iman ve rıza ile olmuştur. Şimdi kaldıramam kumandanım!” cevabını vermişti. Normal zamanlarda ancak bu ağırlığın beşte birisini kaldırabilirdi.

***

Mohandas Karamchand Gandhi de, Hindistan’ın bağımsızlığını dâvâsına olan inancıyla gerçekleştirmişti. Ona göre “ahimsa (şiddet dışı güç, inanç) hayattaki tek gerçek güçtür.” 1 En büyük güç, Allah’a imândır ve Onsuz hiçbir şey başarılamaz.2 Şiddet dışı bir direnişçi, aşamadığı güçlüklere göğüs germede Allah’ın yardımına güvenir. Şiddet dışılığıyla imân gücünü esas aldı. Bu, korkaklığı örten bir kılıf değil; cesurların en yüce erdemiydi. Korkaklık, şiddet dışılıkla kesinlikle bağdaşmaz. Şiddet dışı direnişte öldürmek değil, ölmek cesâret işidir.3 Ferdî açıdan da tarih; imânın galiben üstün olduğunu, Gandi ile de yazdı. O yalnızdı ve maddî bir gücü yoktu. Teknolojisi ve debdebesiyle mağrur İngilizlere iman gücüyle direnmiş ve Hindistan’a bağımsızlığını kazandırmıştı.

***

Kezâ, 20. asır bize bir imân ve cesâret âbidesini daha tanıtır: Bediüzzaman Said Nursî. Rejim var gücüyle onu durdurmaya, sindirmeye, hattâ yok etmeye çalıştı. 35 yıl boyunca, sürgünden sürgüne, mahkemeden mahkemeye, nezâretten nezarete, hapisten hapse gönderdi; 19 defa zehirledi. (Altı gün kendisine gelemediği zaman olmuştu.) Onun ise imânından başka bir şeyi yoktu! 35 sene boyunca amansız baskılara karşı direnç gösterdi; asla boyun eğmedi. Dünya çapındaki Risâle-i Nûr Külliyatı’nı vücûda getirdi ve dünyaya okuttu. Servet, malzeme, imkân nâmına hiçbir şeyi yoktu. 23 Mart 1960’ta, Hakk’a yürüdüğünde serveti; “seccadesi, yatağı ve çay takımını taşıdığı sepeti”nden ibâretti. Bunun sırrı; imânın “büyük bir kuvvet ve tesellî kaynağı” olmasından başka ne olabilir?
İnsanlık tarihi incelendiğinde; olumlu veya olumsuz büyük işler başaranların; güçlerini mutlaka imânlarından, dâvâlarına olan inançlarından aldıkları görülür. Çünkü, “inanç” hangi iş ve mesele olursa olsun; muvaffakıyeti, üstünlüğü getirir. Kezâ, ufak-tefek haltercilerin, kendi ağırlıklarının altı-yedi katını kaldırabilmelerinin sırrı da; o sahadaki “inanç gücünü” elde etmeleriyle izâh edilebilir. Kim daha çok inanıyor, meselesine daha sıkı sıkıya yapışırsa o kazanır. İhlâs bâtıl/yanlış yolda da olsa netice verir.4 Kuvvet hakta ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar. 5

DİPNOTLAR:

1- Savaşta ve Barışta, c. 1, s. 114, Navajivan Yay., Ahmedabad .

2- Merton, 2001, s. 65.

3- Age, s. 265.

4- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, YAN, Alm. Bask., s. 154, 159

5- Age, s. 165.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*