İmanlı bir hayatın ibadetle süslenmesi

Evet maddî, manevî hastalıklar istenilmez, ama Şafi-i Hakim-i Gafur tarafından verilir. Din ile bir şekilde irtibatı olan ve dindar dediğimiz kimselere ise hastalık muhatab edilir.

Rabbimizin verdiği hayat nimetini, sıhhat ve afiyet nimetini hakkıyla tatmak, tanımak noktalarından, O’nun tarafından hastalıklara muhatap edilir. Hayatın mertebeleri ve safhaları içerisinde adeta imanın mertebeleri ve derecelerinin terakki ettirilmesine kapılar, yollar açılır.

Nasıl ki maddî vücudumuz hastalanır, maddî gıda deva ve ilâçlarla Şafiî Hakimin kapısını çalarız. Aynı şekilde manevî vücudumuz, azalarımızda hastalanır ve yine Şafiî Hakimin dergâhından şifa talep ederiz, ararız. Eğer her iki halimizde de maddî, manevî olarak hastalık vazifesini yapmış, bitirmiş ise sıhhat ve afiyete kavuşuruz.

Demek ki sıhhat ve afiyette iken hamdeden, şükürden, tesbihten, zikirden, tefekkürden ve ubudiyetten uzak kalmamalıyız. Her an ve her zeminde sıhhatin, afiyetin kıymet ve ehemmiyetini idrak içerisinde bizleri sıhhat ve afiyete muhatap eden Şafiî Hakim-i unutmamalıyız…

Manevî hastalıklarımız için en tesirli bir ilâç en mühim bir deva iman ilâcı devasıdır. İman ilâcının maddî bir gözle değerlendirmesi yapılamaz. Ama iman ilâcının tesirini arttırabilmek ve devamlı bir şekilde kuvvetlenmesini sağlayabilmek ise ubudiyetle, ibadetle mümkün olabilir.

İman ilâcının tesirli olabilmesi için imanı, hayatımızın tam merkezine oturtmamız ve öğrendiğimiz imanî reçeteleri, yeri geldikçe kullanmamız gerekmektedir. Aynen maddî hastalıklar ve devalarının kullanımı gibi; iş işten geçmeden hastalığımız tedaviye cevap veremez hale gelmeden, manevî hastalıklarımız için iman devasını daima istimal etmeli, kullanmalıyız.

Bilmek, uygulamak ve yapmaktan çok ayrı farklı şeylerdir. Ben biliyorum, okuyorum, malûmatım var demek hiçbir maddî, manevî hastalığa merhem ve deva olamaz. Bize düşen en mühim vazife okumak, öğrenmek ve bilerek iman ilâcını istimal etmek, kullanmaktır.

Birazda manevî ilâçların kullanımı özellikli olmalıdır. Bunlardan birincisi ise, acıkmadan, vakti gelmeden açlığı hissedip yemek hazırlamak gibidir. İmansızlık hastalığına düşmeden, iman zafiyetinin tehlikelerine, vartalarına yuvarlanmadan imanımızı kuvvetlendirmeli, iman hakikatleriyle hemhal olarak hastalıkların, küfür ve sefahat hallerinin bize bulaşmalarını engelleyebilmeli, önleyebilmeliyiz.

Hastalıksız bir hayat olmayacağına göre, imansız hayatta olmaz. Olsa bile gerçek manada değil, yalancı ve gölge olarak bu dünyalık olur. Öyleyse hayatımızı iman ile hayatlandırmalıyız ve ibadetlerle ziynetlendirmeli, süslendirmeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*