İnadına yanlışlık…

alt

Bütün ikazlara rağmen, iktidar partisinin MİT mensupları ile “başbakanın özel görevlendirdiği kişiler’in başbakanın izniyle ancak soruşturulabilecekleri”ne dair kanun teklifi, Meclis Adalet Komisyonu’nda kabul edildi.

Buna göre, “MİT mensuplarının veya başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin; görevini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı” haklarında soruşturma yapılması başbakanın iznine bağlanıyor.

Aslında günlerdir ifâdeye çağrıldıkları halde MİT mensuplarının güya “adreslerinde bulunmadıkları” gerekçesiyle yakalanmayıp, yeni yasayı beklemeleri, tam bir skandal.

Ne var ki bu yanlışla kalınmamakta, “hukukun gücü”ne karşı resmen “gücün hukuku”nu üstün kılan bu sakat emr-i vakiye bu kez “yasal kılıf” uydurulmakta; diğer kamu görevlilerinden farklı olarak haklarında cezaî tâkibat yapılması, hiçbir hukukî kritere yakışmayan tuhaf bir tarzda “ek hüküm” eklenmekte. Böylece “devam eden soruşturma ve kovuşturmaların da başbakanın iznine bağlanması” öngörülmekte.

“BİT YENİĞİ” Mİ VAR?

Belli ki hükûmet, MİT’le ilgili devam eden soruşturma ve kovuşturmalarda haklarında “yakalama” emri çıkarılan ve “ifadeye çağrılan” MİT mensuplarını âcilen kurtarmak peşinde.

Ancak, bu kanunun istismara kapı açacağı kaydediliyor. Her ne kadar madde metninde Adalet Bakanı’nın daha önce açıkladığı “askerler ve Emniyet mensuplarının suç işlemeleri iddiasıyla soruşturmaları” ibâresi açıkça ilâve edilmezse de, “Başbakan’ın özel görevlendirdiği kişiler”in fevkalâde ciddî mahzurları olduğu belirtiliyor.

Zira Başbakan Yardımcısı Bozdağ’ın, “Suç işlemeden nasıl terör örgütünün içine girecek!” itirafıyla da açığa çıktığı gibi, zaten bazı “kirli işler”le uğraşan istihbarat görevlilerinin suç mahfilleriyle bir takım kombinezonlara girmesi ve eylemlere karışması karşısında, böyle bir “koruma zırhı”na alınmalarının en evvel Başbakan’ı ve hükûmeti töhmet altında bırakacağı ifâde edilmekte.  

Gerçek şu ki, sırf savcının MİT’çileri muahezesini ıskat ettirmek tepkisiyle büyük bir öfke, telaş ve acele ile çıkarılan ve “Deniz Feneri davası”nda olduğu gibi savcıların görevden alınması ve haklarında soruşturma açılmasıyla sürdürülen süreç, toplumda adâlet duygusunu zedeler. Kamuoyunda “acaba burada bit yeniği mi var?” istifhamlarına sebebiyet verir…

Dahası, “kişiye özel yasa“ya “devam eden soruşturma ve kovuşturmalar”ın eklenmesinin, yarın çeşitli baskılarla Adalet Bakanı’nın ifâdesiyle “askerler ve Emniyet yetkilileri hakkında kullanılması”, AKP’nin kendi döneminde başlatılmasıyla övündüğü Ergenekon ve Balyoz benzeri davalarda süreci tersine çevirebilir. “Darbeye ortam hazırlama” ve “darbe teşebbüsü” iddialarıyla yargılanan “Silivri’dekileri kurtarma”da istimal edilebilir…

Tıpkı “memuru-u muhâkemat kanunu” ve “askerî yargı” gibi, yargı karşısında “amirin izni”ni şart kılmakla, adâlet karşısında haksız bir “dokunulmazlık” getirir; en tehlikelisi de yargıya siyasetin müdahâlesine yol açar.

HUKUK DEVLETİNE YAKIŞMIYOR

Yargının herkesi bağladığı ilkesinin tersine, hükûmetleri ve siyaseti hukuk devleti çerçevesi dışında lâ-yüs’el bir konuma sokar. Herkesi soruşturan yargının, “MİT’çileri” ve “Başbakan’ın özel görevlendirdikleri”ni sorgulamaması “çifte standardı”nı ortaya çıkarır, yargı sürecini etkisizleştirir. Oysa son “MİT soruşturması”nda olduğu gibi, savcının açık ifâdesiyle terör örgütüne “mektupçuluk” yapma, şehirlerdeki ve kırsaldaki “terör eylemlerine aracılık etmek” ve “terör olaylarını organize etme” gibi “görev dışı”na çıkan vâhim iddialar bulunmakta.

Kaldı ki “MİT-PKK görüşmeleri”nin sızdırılmasıyla başarısızlığa uğrayan “Oslo süreci” çoktandır rafa kaldırılmış; özellikle her gün yüzlere kişinin KCK operasyonlarında tutuklandığı ve Başbakan uzun süredir “açılım”ı ağzına almadığı vetirede AKP hükûmetinde terörü sona erdirmek amacıyla da olsa “Kürt sorunu”na bir inisiyatif ve irâde görünmemekte.

Neticede, siyasî iktidarın yargıda günü kurtarmayı hedefleyen çelişkili eklemelerle yargı sisteminde kargaşa daha çok artmakta. Ve bu durum, demokratik hukuk devleti iddiasına hiç yakışmamakta…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*