İnayet çemberi, hıfzıyet şemsiyesi

Image

İnayet fiili, hıfz-ı İlâhî, yani Allah’ın her an her yerde yardım ve ihsan etme fiili, onun insanlara büyük bir ikramı ve ihsanıdır. Hele de ihlâsla İslâma ve Kur’ân’a hizmet edenlere bu tür ihsan ve ikram daha fazla olmaktadır.

Helâket ve felâket asrında İslâm, İman ve Kur’ân hizmetinde halisen çalışanların mazhar olduğu bu inayet ve hıfz-ı Îlâhî, Risâle-i Nur Külliyatında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda bir çok örnek, bizzat Üstad tarafından beyan edilmiştir. Hizmetin içersinde bulunanlar, kendi irade, istek ve şuurlarının dışında gelişen bu tür halleri, hizmette bulundukça sıkça yaşamaktadırlar.

Nur camiasının çok önemli bir sırrı olan “şahs-ı mânevîdeki” bu ihsan-ı İlâhî ve ikramın kadir ve kıymetini idrak edip, onun şuuruyla hareket edebilmek ayrı bir sır ve saadet konusudur.

Bu konuda, aziz ve muazzez Üstadın çok hayret verici ve dikkat çekici tespitleri vardır. Ona talebelik etme bahtiyarlığına erişmiş pir-i faniler için yapılan şu tespitler, çok mânâlı ve de ibretli tesbitlerdir:

En zor zaman ve şartlarda, cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde olan, Hulûsi ve Sabri’nin hakikî ve mânevî vereseliği…

İşte bunların doğruluğunu sağlayacak mekân ve şahıslardan bazı örnekler:

Barla, Bedre, Eğirdir üçgenindeki birbirinden hiç haberi olmayan üç ruhun, yani Üstad, Hulûsi ve Sabri’nin, Sözler yazılırken, Hulûsi’nin aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı mânevî şeklinde muhatap olunması… Sözler’deki misâllerin çoğunun onun vazifesine ve mesleğine göre olması… Cenâb-ı Hak tarafından hizmet-i Kur’ân ve imanda bir talebe, bir muîn tayin edilip, bilinmeden onunla onu görmeden evvel konuşulup, ders verilmesi… Sabri’nin, fıtraten Üstadda mevcut olan ve başka hiçbir talebede olmayan çok has bir nişâneyi taşıması… Bütün talebeler içinde, karabet-i nesliyeden daha ziyade bir karabeti kendinde hissetmesi… Ve o havâlide en az ümid edildiği ve o da geç uyandığı halde, hizmetlerde en ileri gittiği, bir Hulûsi-i Sânî olarak müntehaplığı… Cenâb-ı Hak tarafından talebe ve hizmet-i Kur’ân’da arkadaş tayin edilmesi…

Isparta, İslâmköy, Kuleönü üçgeninde, Hüsrev, Hafız Ali, Mustafaların akıllara durgunluk veren ihlâs, gayret, istikamet, sistem ve sadakatlarının ortaya çıkması…

Denizli’de, Hasan Feyzi ve Hâfız Ali gibi iki mübarek şehidin sisteminde ve onların vârislerinden inayet-i İlâhiye tarafından ona yardımcı verildiklerinin beyanı…

Kastamonu’da, hemşeriliğin ötesinde bir vefa duygusuyla şadırvanda başlayan karşılaşmayı hayatı boyunca devam ettiren Çaycı Emin ile “tarikat” tahtını, “hakikat” saltanatına tebdil eden Mehmet Feyzi’nin Kur’ân’a ve asrın imamına tabi olması ve bu alanda istihdamı…

Emirdağ’ın kahramanları “Çalışkanlar hanedanının” aidiyet ve sahiplik sâikasıyla bu nurani çembere dehâletleri… vb. çok haller bu inayet ve hıfzıyetin çok çarpıcı ve ibretli örnekleridir. Zor şartlarda akıl almaz bir şekilde gelen “inayet ve hıfz-ı İlâhî” gerçekleri!..

Civanmert ve susturulamayan o sesin orijinal tespitlerine bir göz atalım:

“Şüphe kalmadı ki, Nur Risâleleri ve talebeleri, hıfz ve inayet-i İlâhiyeye mazhardırlar. İnayet-i İlâhiye, Kur’ân’ın bir mucize-i mâneviyesi olan Risâle-i Nur’u muârızlarından muhafaza ediyor. Muârızların hücumu ise, Nurların parlamasına ve intişarına vesile oluyor.”

“Risâle-i Nur’un mânen galebe-i tâmmesi ile beraber, mason kısmının dinsizleri ve komünistlerin zındıklar kısmı Nurların serbestiyetine mâni olmaya çalışıyorlar ki Hattâ Kur’ân’ımızı vermemek için, avukatımızla da gürültü etmişler. Fakat inayet-i İlâhiye onların bütün plânlarını akîm bırakıyor.”

“İnayet-i İlâhiye ile bu zamanda ehemmiyetli bir hizmet-i imaniyeye mebde’ olmak için, Kur’ân’dan gelen ve meyvedar bir şecere-i âliye olan Nur Risâlelerini ihsan etmiş.”

Demek adalet ve inayet-i İlâhiyenin himayeti bize kâfidir.

“İki minare yüksekliğindeki Van kalesinden ayağının kayması karşısında, tehlike yüzde yüz iken büyük bir istinada basmış gibi üç metrelik bir kavisle o mağaranın kapısına atılması… Ecel gelmediği için sırf bir hıfz-ı İlâhî, harika bir imdad-ı gaybî telâkki ettik.”

Vasiyetinde ise: “Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlâhî devam ediyor” tespiti…

Bu ve buna benzer örneklerin bir çoğu Külliyatta mevcuttur ve bugün de aynen devam etmektedir. Ehline ve bu dâvâya muhatap olanlara düşen, “Nur Dâvâsında” ve dairesinde olmanın aynı zamanda çok büyük bir inayet, ihsan, ikram, hıfzıyet ve yüksek bir mazhariyet olduğunun idrakiyle bu mesuliyet ve sorumlulukla hareket etmeyi sürdürmektir. Rabbim hepimize nasip ve müyesser etsin inşallah. (Âmin)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*