İnkılâpların ilk devamı: 27 Mayıs ihtilâli

Mısır’da bulunduğumuz zaman bizi, yâni Türk’leri, Hıristiyan olmuş veya dinden çıkmış olarak bilen birçok insan vardı. Hatta bazıları bizi elimizde Kur’ân okurken görünce şaşırıp, ”Bu okuduğunuz Kur’ân Türkçe mi?” diye soruyorlardı.

Tabiî, hem Kur’ân’ı gösterip, hem de okuyunca çok şaşırıyorlardı. Üstelik okuduğumuz Kur’ân’ın tevafuklu olmasından dolayı yaptığımız izahlara hem şaşırıp, hem de seviniyorlardı. Bir de Risale-i Nur’dan, Bediüzzaman Hazretlerinden bahsedip, birçok meseleyi anlatınca da mest oluyorlardı. Düşünün, Hıristiyan olmuş veya dinden çıkmış zannettikleri bir milletin mensubu ile bir müddet sonra konuştuklarında, sordukları sorulara mukabil aldıkları cevaplara şaşırıp (tabiî Risale-i Nur’dan verdiğimiz cevaplar), nihayetinde “Yahu biz Arab’ız güya, ama dinî bazı müşkülleri sizden öğreniyoruz” diyorlardı. Tabiî bu arada, yazının başında ifade ettiğimiz taaccüblerinin, şaşkınlıklarının sebebi olarak da, “Hani sizde inkılâplar olmuştu ya, biz o yüzden sizin İslâmiyetle bağınızın kesildiğini zannediyorduk” diyorlardı. Lâfın arasında, kendilerine yapılan baskıları da anlatarak dertleniyorlardı. Biz de onlara cevaben ”Kardeşim, sizin çektikleriniz bizim çektiklerimizin yanında bir şey ifade etmez. Size yapılan baskılarda dinî hayatınıza pek müdahale yoktu, ama biz de öyle miydi? Güya bizden bildiklerimiz, kendi milletinin can damarı mesabesindeki her şeyi kesip atarak, yeniden bir millet meydana getirmek istiyorlardı. Bizde yapılan inkılâplar gibisi, tarih boyunca hiçbir millete yapılmamıştır. Bunları yapanlar yabancı bir millet değil, güya bizden gözükenlerdi. Tabiî âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olanların yaptığı bu tahribata karşı Cenâb-ı Hak, bu millete yine âhirzamanda beklenen büyük müceddidi yollamış, o yapılan tahribatlar da onun eliyle tamir edilmeye başlamış, bir millet tamamen dinsiz olmaktan kurtarılmıştı” demiştik.

Lâkin, bu aziz milletin başına getirilen en büyük felâket olan inkılâpların açtığı yara hâlâ kapanmamıştır. Düşünsenize, okuma yazma bilen bir nesil, bir gecede câhil bırakılmıştır. Ecdadıyla, tarihiyle bağları kesilmek istenmiştir. Bugün hâlâ, ecdad yâdigârı eserlerdeki yazıları okuyamayacak kadar câhil hale getirilmişiz. Yabancı bir turistle bir araya geldiğimizde bize bir kitâbeyi okumamızı istediğinde, okuyamadığımızı hayretle görmüş ve “Ne yâni, bunlar sizin dedeleriniz değil mi, nasıl okuyamıyorsunuz dedelerinizin yazdıklarını? Biz beş-altı yüz senelik yazıları dahi okuyoruz” demişti de, nasıl utanmıştık o zaman.

Evet, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir millete yapılmayan bu inkılâp âfâtının sarsıntılarından kurtulmadan, otuz sene kadar sonra onun devamı, tamamlayıcısı olan ilk ihtilâl belâsıyla karşılaştı bu millet. Çeyrek yüzyıl kadar milletin tepesinde boza pişiren despotlardan, 1950’de “tam kurtulduk” diye sevinirken, millet, onların çeşitli ayak oyunları, senaryo ve komitacılıkları neticesi, 27 Mayıs 1960’ta yapılan meş’um ihtilâlle, inkılâplar perçinlenmeye çalışıldı. Ve onu tâkip eden üç alenî ve sayısı belli olmayan gizli inkılâplarla da aynı şey devam ettirilmek istenmiştir. Zaten, lügat mânâlarından biri de “her şeyi alt-üst etmek” olan inkılâplar, “ayaklanma, isyan, karışıklık” olan ihtilâllerin kendileri büyük bir suçtu, ama kimi kime şikâyet ediyoruz tabiî o da başka.

Neyse, neticede ne olmuştur? Bu zorbalıklardan, bu hıyanetlerden, millet zarar görmüş, memleket zarar görmüş, nice canlar gitmiş, ocaklar sönmüştür. Şimdi, sizlere sorsak, “İstanbul’da Hürriyet Meydanı nerede?” diye, çoğunuz bilemeyeceksiniz. 27 Mayıs İhtilâlini yapanlar Bayezid Meydanı’nın adını değiştirerek o ismi koymuşlardı. Hani, ihtilâlden önce talebeleri kışkırtıp o meydana saldıkları için. Hatta uzun bir müddet belediye otobüs levhalarında da “Hürriyet Meydanı” diye yazardı. Ama aziz milletimiz, o ismi hiç kullanmamış ve oraya hep “Bayezid Meydanı” diyegelmiştir. O alçakların denî ve şen’i birçok icraatlarının esamesi dahi okunmazken, onları kimse pek hatırlamazken, bugün şehid Başbakan rahmetli Menderes’i de, Polatkan, Zorlu ve diğerlerini de hiç unutmamıştır. Cenâb-ı Hak, bunların müsebbiplerini inşaallah, iki cihanda da rezil rüsva eder!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*