İnşaallah, darısı Ayasofya’nın başına!

On gündür İstanbul’un Anadolu yakasındaydık. Burada yaptığımız en güzel iki şey oldu, daha doğrusu Cenâb-ı Hak nasib eyledi. Birisi, mübarek üç ayların ilk kandili olan Regaib Gecesini, kadim dostumuz ve Anadolu yakasına geldiğimizde her zaman mihmandarımız olan Selahaddin Şafak Ağabeyimizin misafirperverliği ile gazete binamıza gidip, o mübarek geceyi ihya programına iştirak etmek oldu.

İkincisi de, bazı işleri takip için gezerken, tevafuken ilânını gördüğüm Fatih Camii’nin açılış programı idi. Yaklaşık beş senedir restorasyon münasebetiyle kapalı olan caminin tamamlanan tamir ve bakımından sonra, Fethin 559. yılına denk getirilerek, o gün öğle namazında açılacağının haberini alınca heyecanlandım ve aklıma fethin sembolü Ayasofya Camii gelerek “Bu açılışa, inşaallah gitmeliyim” dedim.

Bu açılış çok mühimdi. Yıllardır kapalı olan caminin, fethin yıldönümü gününde açılması manidardı. Bulunduğumuz yerden üç vasıta değiştirerek yaklaşık iki buçuk saatte gittiğimiz cami bahçesine girince hislendik. Cemaat o kadar kalabalıktı ki, Cuma namazındaki cemaatten de fazla bir sayıydı adeta.

Bu açılışa geleceğimi söylediğim bazı kimselere, ”İnşâallah bundan sonraki açılış da, Ayasofya’ya nasip olur” dedik. Gerçekten bu duygu ve düşünce ile gelmiştik buraya. Kalabalık cemaat içerisinde, arkalarda ancak yer bulabildik. Dışarıya kadar taşan cemaatin heyecanı hallerinden belli oluyordu. Fakat ilânatta öğle namazında açılacağı bildirilmesine rağmen, resmî açılışın ikindi namazında, başbakanın iştirakiyle yapılacağı duyuruldu. Buna hem şaşırdık, hem de kızdık. “Niye ilânât öyle, program böyle?” diye. Tabiî işimiz olduğundan bekleyemedik ve namazı müteakip oradan ayrıldık. Ayrılırken de aynı temennî, duâ ve düşünce vardı içimde. “Fethin sembolü, Fatih Sultan Mehmed Hanın yadigârı ve vasiyeti olan Ayasofya da, inşâallah en kısa zamanda açılır” diye.

Sonra haberlerden öğrendiğimize göre, Başbakan açılışa gelmiş ve konuşmuş. O konuşmalarını okudum. Diyor ki: “Fatih Camii bir yıkım felâketiyle karşı karşıya iken, emaneti yeniden kazanmaya vesile olduklarını, Fatih Sultan Mehmed Han’ın inşaa edip bıraktığı emanetin asırlar boyu, hassasiyetle üzerinde durulduğu için bugünlere geldiğini” söyleyerek devam ediyor ve “Aslında şu bölge, yüzlerce mescidin yıkıldığı, yerle yeksan edildiği bir bölgedir. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Onları da buldukça restore edeceğiz, imar edeceğiz ve yeni kuşaklara kazandıracağız” diyordu. Şimdi, bu sözlere ne denir? Ey Başbakan! Fethin yıldönümünde Fatih’in camisi ile alâkalı bir programdasınız ve konuşmanızda güzel şeyler de söylüyorsunuz. İyi ama bu söyledikleriniz içinde niye Ayasofya yok? Ayasofya’yı kim açacak? Fatih’in nesli olduğunu söyleyen sizler mi, yoksa size nasib olmayacak da başkaları mı yapacak bu işi? Karşınızda koskoca bir mabed duruyor ondan niye bahsetmiyorsunuz? Onun yeri ne, vaziyeti ne, ne düşünüyorsunuz bu mevzuuda? Millet bir an evvel Ayasofya’nın mahzun minarelerinden ezan-ı Muhammedî’nin (asm) okunmasını bekliyor.

Evet, bekliyor ve gözlüyoruz. Fatih Camii’nin bu heyecanlı açılışını görünce, “İnşaallah, darısı Ayasofya’nın başına!” diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*