İnsan kainatın devamına vesiledir

İnsan kainatın meyvesi ve çekirdeği hükmünde.

Nasıl ki bir ağacın faaliyet ve maksadı meyvesi ve meyvesi dolayısıyla da çekirdeğine bakar. Aynen öyle de kainat da bir ölçüde insana ve insanın çekirdeği olan kalbindeki temayül, his, inanç, düşünce ve diğer maddi ve manevi kabiliyetlerine bakıyor.

Çünkü kainata dikkat edilse bir ölçüde her şey dünyaya ve dünyadaki hayata yönelmiş durumda. Her şey hayata hizmet ediyor. Hayat ise elbette ki bitki, hayvan ve diğer mahlukatın hayatı ile birlikte doğrudan insan hayatına bakıyor.

Yani kainattaki her bir unsur bir ölçüde insan hayatına hizmet ediyor. Hikmet-i İlahi bunu böyle tanzim etmiş. Bu hikmet az bir dikkatle gözüküyor. Bu hikmetin nazarıyla bakıldığında denilebilir ki, kainatın heyet-i mecmuası dünyayı ve dünya içindeki mahlukatı ve insanı netice vermek için yaratılmış ve düzenlenmiş.

Bir elma ağacının tüm gayesi elma meyvesi vermek olduğu gibi, kainat ağacının gaye ve maksadı da insan meyvesi vermektir. Bu nedenle kainatın hayatı ile insanın hayatı arasında kopmaz ve koparılamaz bir bağ vardır. Yani kainatın hayatı insanı ve insanın hayatı da kainatı doğrudan ilgilendirir. İşte bu nedenledir ki kainatın en uzak noktasında meydana gelen bir hadise bile insanın dikkatini çekiyor. Güneşin yüzünde meydana gelen bir leke ve patlamalar insanın merakını celbediyor. Dünyanın her hangi bir köşesinde gözüken bir musibet mutlaka insanın ilgilendiriyor. Zaten ilgilendirmek zorunda. Çünkü çevresinde meydana gelen her hadise kendi hayatı ile doğrudan alakalı. Kainatın sahibi olan Cenab-ı Hak Hikmeti ile kainatı böyle yaratmış.

İşte bunun içindir ki kainat insan meyvesi vermeye devam ettiği müddetçe de kainatın hayatını devam ettiriyor. Yani Allah kainatın devamına insan hayatını bir şart-ı adi yapmış. Bu nedenle “insan kainatın devamına vesiledir” denilebilir.

Elbette ki buradaki insan Allah’ı bilen ve tanıyan ve Allah’a itaat eden insandır. Allah’ın emirlerini de tebliğ eden Resul-u Ekrem(asm) olduğuna göre, Allah’ı tanımak Resul-u Ekrem’e(asm) uymak anlamına geliyor. Demek ki kainatın devamı Kuran’a ve Sünnete uymak ile doğrudan alakalı. Yani insanlar Peygamberimizin(asm) nuruna tabi olmaya devam ettikçe, Peygamberimizin(asm) tebliğine sıkı sıkıya sarılmaya gayret ettikçe, Allah’ın yasaklarında uzak durdukça kainat yaşamaya devam edecek.

Bir başka deyişle, Peygamberimizin (asm) sözlerine kulak vermek kainatın devamına vesiledir.

Aksi halde ise Allah kainattaki hayata son verecek ve bir kıyameti koparacak.

Yani kainatın son bulması, bir kıyametin kopması Peygamberimizin getirdiği nurdan uzaklaşmak, isyan ve günah ile kainatın dengesini bozmak noktasında meydana gelecek. Elbette ki meyveleri kurtlu olan ağaç kesilir ve yerine yenisi dikilir.

İşte bu sırdandır ki kıyamet kopmazdan az evvel kalbinde zerre miktar imanı olan kişinin ruhu kabzedilecek denilmiştir. Kıyamete tek bir mümin insan bile kalmayacak, kainatın ölümünü görmeyecek. Bunun sırrı o dehşeti görmemekten çok, kainatın hayatı ile olan bağdır. Zira tek bir mümin bile kalsa kainatın hayatı devam edeceği için, Hikmet-i İlahi bu dünya kapısını kapamak ve ahiret kapısını açmak üzere tüm müminlerin ruhlarını alır ve kainatın ölümüne hükmeder.

İşte bu nedenle kainat bütünüyle şerli insanların üzerine kopacaktır denilmiştir.

Netice-i kelam:

İçinde bulunduğumuz Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir kez daha tekrarlıyoruz ki, Peygamberimizin(asm) sünnetine uymak, hem insan hayatı için, hem kainatın hayatı için hayati bir öneme sahiptir. İnsan Resul-u Ekrem’in(asm) nuruna tabi olmakla hem kendi hayatının devamına, hem de kainatın hayatının devamına vesile olur.

Allah bizi Sünnet-i Seniyye itaat eden kullarından eylesin. Amin

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*