İnsan muhabbeti kadardır

Her hafta sohbetlere gidip, geliyoruz. Ortam güzel. Okunanlar güzel. İnsanlar güzel.

Size duâ edenler var. İltifat edenler var. Hal hatır sorunlar var. Adam yerine koyanlar var. Eh, sen de haftaya yeniden sohbete gitmek istiyorsun. Çünkü nefis terbiye oluyor, akıl doyuyor, kalp tatmin oluyor.

Peki nefsin terbiye, kalbin tatmin olduğunu nereden anlayacağız?

Yani güler yüz olmasa, iltifat olmasa, kimse kimse ile ilgilenmese, adam yerine konmasa o zaman da sohbetlere gidebiliyor musun? İşte bunlar olmadığında da sohbetlere katılmak nefsin terbiye olduğunun, aklın doyduğunun, kalbin tatmin olduğunun alâmetidir.

Her hafta ‘ders var’ diye derse gitmek, rutin değil, bir Nur Talebesinin kırmızı çizgisidir. Rutin, ‘her zamanki gibi’ anlamındadır, oysa Nurun dersleri öyle midir?

Her ders bir yenilenme, bir teceddüt değil midir?

Bir şey sizi sürekli uyarırken, uyuyabilir misiniz?

Yoksa hissizleşti mi, uyarıya karşı duyarsızlaştı mı insanlar?

Lâtifeleri ölenler mi oldu yoksa?

Her dersin bir inkılâp başı gibi olmaması düşündürücü değil mi?

Dersin kişinin dünyasında etkisiz hale gelmesi ne büyük bir mahrumiyettir.

Uyandırmayan, ayıltmayan dersten de Allah’a sığınmalı değil miyiz?

Kötülüklerden alıkoymayan ibadetten Allah’a sığınmalı değil miyiz?

Adam namazını da kılıyor, haram da yiyebiliyorsa; namaz da kılıyor, ama zekâtını da vermiyorsa; namaz da kılıyor, ama kul hakkı yemeye de devam ediyorsa; namaz da var, gıybet de varsa o zaman bu yapılan eylemin adı nedir?

Hani kişiyi kötülüklerden alıkoyan namazlar? Hani takvasını arttıran ibadetler? Hani her hafta Rabbine olan yakınlığı biraz daha artan ders dinleyicileri?

Evet, ders dinlemek bir rutin değildir, olmamalıdır.

Ders okumak bir rutin değildir, olmamalıdır.

Her ders bir kıpırdanıştır. Faaliyet ve harekettir. Her ders bir yeniden başlamaktır. Her ders bir tedavi biçimidir.

Yoksa bu, doktora gidip tedavi olmamak gibi, tavsiye edilen ilâçları kullanmamak gibi, doktorun teşhisine itimat etmemek gibi bir şey olmaz mı?

O zaman da elbette iyileşme olmaz.

O zaman da elbette su-i zan bitmez.

O zaman da elbette ruh hali bozukluğu tükenmez.

Böyle bir ortamda da muhabbet gelişmez. Muhabbetin gelişmediği bir yerde de; emin olun ot bitmez, kuş ötmez, iş çıkmaz.

Tadil-i erkâna uygun namaz nasıl insanı günahlardan alıkoyuyorsa; iyi bir ders de insanı yeniler, moral katar, yaşama sevinci verir, ümit aşılar.

İnsan dersle beslenince, kardeşinden kötü bir durum gördüğünde onu olmamış sayabilir. Kötü bir sözle karşılaştığında, duymamış sayabilir.

Nefsin, hissin karışacağı ortamlardan geri dönüp gitmek ne güzeldir. Nefsini suçlamak, nefsin ayıbını görmek ne güzeldir.

Fabrikanın birbirine güç veren dişlileri gibi olmadan, duvarda birbirini güçlendiren, biri diğerine omuz veren taşlar gibi olmadan yapılacak faaliyetler sağlıklı bir sonuca dönüşebilir mi?

O zaman bir iş yapacakların, hele hele iman ve Kur’ân hizmeti iddiasındakilerin önce muhabbetle, sırf lillah için kucaklaşabilmeleri şattır.

Madem ki kâinatın mayası muhabbettir, o zaman önce her şeyle muhabbetleşmelidir insan.

Muhabbet şu kâinatın mayasıdır, varlık sebebidir. O yoksa, hayat da yoktur. O zaman önce muhabbeti kazanmalı insan. İnsan, muhabbeti kadardır.

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*