İnsan rahman sıfatının aynasıdır

Esma-i Hüsna’nın en cami aynası insandır. İnsan, Allah’ın isimlerinin tecellisine makes olma noktasında merkez nakıştır. Allah bu durumu Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade etmektedir. “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tîn 95/4)

Allah kainatı bir saray gibi yaratmıştır. İçine yıldızları ekmiştir. Onları hikmetle, yani muhteşem bir ölçü ve kolaylık içinde gezdirip idare etmektedir. En itaatli memurdan daha itaatli şekilde işlerini yapmaya devam etmektedirler. Esma-i Hüsna’sına aynalık etmektedirler.

Bir Hadis-i Şerifte insanın bu kainatta merkez nakış olması durumu şöyle ifade edilmektedir: “Muhakkak ki Allah, insanı Rahman suretinde (Rahman sıfatına en güzel aynalık edecek şekilde) yaratmıştır.” (Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244) Bu hadisle ilgili çok değişik yorumlar, bazen de kulluk sınırlarını zorlayacak şekilde izahlar yapanlar da olmuştur. Risale-i Nurlarda bu hadisin aklı ikna edecek güzel yorumları vardır. Onları burada derleyerek takdim etmek arzu ve niyetindeyiz.

Cenab-ı Hakkın mahlukat içinde şeriki, naziri, ortağı, zıddı yoktur. sureti, misli, benzeri de yoktur. Kur’an-ı Kerim bunu açık bir şekilde ifade etmektedir. “Onun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şûra, 42/11) Ancak şuunatına mesel ve temsillerle bakılabilir. Şuunatına ait en yüce temsiller ona aittir. “Göklerde ve yerde en yüce mesel ve temsiller Ona aittir.” (Rûm 30/27) O zaman bu hadisi de doğru anlamak için mesel ve temsil noktasından bakmak gerekmektedir. Biz de o cihetten bakmaya çalışacağız.

Kainatın yüzünde bin bir ismin şualarından tezahür eden Rahman isminin tecellileri geniş şekilde görünmektedir. Kainatın hey’et-i mecmuasında görünen dayanışma, yardımlaşma, birbirinin ihtiyaçlarına cevap verme gibi işler bu tezahürü ifade etmektedir. Aynı şekilde yeryüzündeki bitki, hayvan ve insanların terbiye ve idaresinde görülen benzerlik, uygunluk, intizam, düzen ve lütuf tecellileri bu rahmetin yeryüzünde aynı şekilde görünmesidir.  Bu kadar geniş dairedeki rahmet tecellilerini ihatalı bir şekilde görmek ve idrak etmek her zaman ve herkes için mümkün olmayabilir. İşte bu geniş dairede tecelli eden Rahmaniyet tecellilerinin küçük mikyasta insan simasında da göstermek sureti ile aklı boğulmaktan ve idrak edememe gibi bir sıkıntıdan kurtarmaktadır. İnsanın yüzünde de bu rahmetin herkesin ihata edebileceği bir tarzda ve mükemmel şekilde tecellisini göstermektedir. (Lemalar, s. 171-173)

Hadis-i Şerifte ifade edilen insan simasının rahman suretinde yaratılmasından maksat da insanda görünen bu tecellilerdir.

Rahman sıfatı, “Rezzak” manasınadır. Rızık, bekaya sebeptir. Beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Vücut ise, birincisi mümeyyize, ikincisi muhassısa, üçüncüsü müessire olmak üzere, “ilim, irade, kudret” sıfatlarını istilzam eder. Beka dahi, semere-i rızık mahsulü olduğu için, “basar, sem’, kelâm” sıfatlarını iktiza eder ki, merzuk, istediği zaman ihtiyacını görsün, istediği zaman işitsin, aralarında vasıta bulunduğu takdirde o vasıta ile konuşsun. Bu altı sıfat, şüphesiz, birinci sıfatı olan “hayat”ı istilzam ederler.” (İşarâtü’l-İ’caz, s. 35)

İnsan simasında suret-i Rahman var derken, maddi olarak da yukarıdaki sıfatların insana özel küçük numunelerinin insan simasına takıldığı, bu sıfatların insana mahsus maddi şekillerinin göründüğü de ifade edilmektedir. Allah’ın sübûtî sıfatlarının küçük ölçekte insanda tecellileri vardır. İnsanın dış görüntüsünde Rahman sıfatında mündemiç bulunan hayat, ilim, semi, basar, irade, kudret, kelam sıfatları insanın simasına, özellikle baş kısmına yerleştirilmiştir. Şayet kainat çapındaki rahmet tecellisini ihata edemiyorsa; yeryüzündeki geniş çaplı rahmet tecellisini ihata edemiyorsa kendi simasına bakacak, küçük numunelerini dar dairede insan simasında da görecektir.

Bu durum Allah’ın insanlara bir lütfudur. İhata ve idrak acizliğini ortadan kaldırıp bu yoldaki mazeretini yok etmektir.

Allah her türlü kendisini tanıtıyor. Bakabilene, bakmasını bilene bütün kapıları açmaktadır. Kesret içinde, geniş dairelerde akılları boğmuyor. Ey insan kendini oku, yeter diyor.

“İnsan, üstünde nakışları görünen esmâ-i İlâhiyeye âyinedarlık eder. Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başında bir nebze izah edilen insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır. Meselâ, yaratılışından Sâni, Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahmân ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini, ve hâkezâ, bütün âzâ ve âlâtıyla, cihazat ve cevarihiyle, letâif ve mâneviyâtıyla, havas ve hissiyatıyla ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmâda bir İsm-i Âzam var; öyle de, o esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki, o da insandır.

Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var.” (Sözler, s. 936-937)

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Yaşamak da hakiki manasıyla bu deģil mi zaten?

    O’nu tanımak bilmek yolu..
    Esmalarını okumak Güzellikleri yaşatmak yolu 🙂

    Allah razı olsun
    Selametle kalınız

Kâşif-i Kâinat için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*