Irkçılık damarı ve şeytan

İnsanın, bilhassa gençlerin aldandıkları veya aldatılıp avlandıkları konulardan birisi de, “asabiyet, ırkçılık, menfî milliyet, milliyetçilik” damarıdır.

Irkçılık belirli insan ırklarının varlığına, bunların eşit olmadığına, bâzılarının üstün olduğuna, üstün ırk olanların aşağı ırk olanları yönetme hakkı olduğuna inanan irticaî, yâni çağlar öncesine dayanan câhilî bir düşüncedir.

Milliyetçilik; millî geleneğe, örf ve âdetlere uygun olmayan her şeyi, düşünceleri, müesseseleri, hareketleri, meslekleri reddeder. Ve her şeyi millî açıdan değerlendiren ve geleneğe uydurmayı hedef edinen siyasî ve içtimâî (sosyal) bir dünya görüşüdür. Nasyonalizm, millet mefhumunu ferd, âile, hattâ insaniyetten üstün tutar.1 Kur’ân’ın kesin olarak reddettiği ve tedâvi ettiği “cahiliye devrinden” kalma bulaşıcı bir hastalıktır. Şeytan ve sapıtmışların telkinleri asabiyet-i milliye/ırkçılık damarını tahrik eder.2Irkçılığın şeytânî bir düşünce olduğu, egoist bir anlayış taşıdığı, nefsânî bir lezzet verdiği muhakkak. Şeytan, kendisinin “ateşten”, Hz. Âdem’inse (as) “topraktan” yaratıldığını söyleyerek Hz. Adem’e (as) secde etmeyi reddetmişti.3 Kendisinin daha üstün ve hayırlı olduğunu ileri sürmüştü.

Kur’ân; şeytanın insanlara düşmanlığını göstererek, ondan sakınmayı ders verirken, aynı zamanda gurur ve inadın neticesini de ibretli bir şekilde ortaya koymaktadır. Evvelâ şeytan, Allah’ın insanı üstün kılmasını hazmedemeyerek kendi üstünlüğünü iddiâ etmiştir. Allah insana, bütün yarattıklarının üzerinde kabiliyetler vermiş ve onun üstünlüğünü meleklere, ona secde etmelerini emretmek suretiyle göstermiştir.

Şeytan; Allah’ın emrine isyanından dolayı tevbe etmesi gerekirken, isyanını müdafâa etmiştir. Sonra da bununla yetinmeyip, intikam almaya ahdetmiş, Allah’tan ise af ve mağfiret değil, intikam için mühlet talebinde bulunmuştur. Bu talebinin kabulü de, neticede onu şükre ve tevbeye sevk etmemiş, kin ve isyanını arttırmıştır. İşte, bir kimsenin, inad ve gurur sebebiyle, melekler seviyesinden şeytanlığa kadar alçalabileceğini gösteren bir ibret levhasıdır.

Burada bir inceliğe önce dikkat çekelim: Milliyet ile milliyetçiliği karıştırmamak gerekir. Herkes bir millete, bir kavme, ırka mensuptur. Bu mensubiyet, yergi sebebi olmadığı gibi, övgü sebebi de olamaz. Ancak, kişi, kendi milletiyle, kavmiyle iftihar edebilir. Meselenin zararlı olan tarafı, “milletçilik!” yapması, kendi ırkını, milletini üstün görmesi; hak ve adalet meselesinde başkalarına kendi milletdaşını tercih etmesi ve milletine mensubiyeti başkasına karşı bir övgü ve onu yergi olarak kullanmasıdır.

İnsan; başkasını hakir, basit gören; tarafgir davranmasına, haksızlık yapmasına, adaletten sapmasına yol açan bir “ırkçılık ve milliyetçilik” anlayışına sahip olamaz, olmamalı. Çünkü, övündüğü bu durum; kendi gücü, kuvveti, aklı, çabasıyla elde edilmiş bir husus değildir. Yâni, kendi milliyetini kendisi tayin etmemiştir, edemez. Neden övünme sebebi olsun ki!

Dipnotlar:

1- Prof. Dr. Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler ve

Terimler Sözlüğü, s. 314.

2- Mektûbât, s. 407. 3- Kur’ân, A’râf, 11-18.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*