İrtibat: Müridâne mi, müfritane mi?

Bir temel düstûr

Risâle-i Nur’un tâlimâtı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakkî etmeliyiz.
(Kastamonu Lâhikası, s. 57; Emirdağ Lahikası, s. 66; Hizmet Rehberi, s. 243)

İftihar tabloları

Bilhassa son aylar itibariyle baş döndürücü seyahatlerimiz oldu.

Hafta sonlarının hemen tamamını ve bazan hafta içi olmak üzere günlerimizin neredeyse yarısını yurt içi, ya da yurt dışı seyahatlerde geçirdik.

Bu ziyaretlerin tamamı, temsilciliklerimiz tarafından vaki olan “dâvete icabet etmek” şeklinde gerçekleşti.

Şu an itibariyle üzerimde derin mi derin, tatlı mı tatlı bir yorgunluk hali olmakla beraber, şunu ikrar ile ifade etmeliyim ki: Bütün bu seyahatler, kendi açımdan fevkalâde feyizli, bereketli, sürûrlu geçti.
* * *
Gittiğimiz her yerde, geniş ve dinamik katılımlı muhtelif ders, sohbet, seminer, konferans, yahut panellere iştirak ettik. Program sonrasında okuyucularımızla özel sohbetlerde bulunduk. Dâvâ arkadaşlarımızla hissen, fikren hemhal olduk.

Bazı yerlerde sabah namazından sonra ancak yatabildik. Bazan güldüğümüz, bazan ağladığımız, çok zaman da derinden derine düşündüğümüz oldu.

Dost ve kardeşlerimizle hep inandığımız, gönül verdiğimiz, vakf-ı hayat ettiğimiz kudsî dâvamızı, nuranî hizmetlerimizi konuştuk.

Yer yer şahit olduğumuz ihlâslı, mütevazı hizmet tabloları karşısında mest û hayran olduk; gözyaşlarına hakim olamadığımız zamanlar oldu.

Bilhassa çelikleşmiş iradelerin, yıllardır estirilen hiçbir rüzgâr karşısında eğilmediğine, fitnekâr hiçbir fırtınaya prim vermediğine, kemâl-i sebat ve sadâkatla istikametli hizmetine aynen devam ettiğine yakînen şahit olunca, takdir etmemek, hayranlık duymamak elde değil.

Haliyle, bazı mahallerde bu büyük ve mühim hizmetleri yavaşlatmaya, hatta akamete uğratmaya matuf bazı hal ve hareketlerin, birtakım muzır manilerin varlığına da tanık oluyoruz, yaptığımız ziyaretler esnasında.

İşte, bu yazıda bilhassa bu noktaya dikkati çekmek ve bu tür muzır maniaların nasıl bertaraf edilebileceği hususu üzerinde tahşidat yapmak istiyoruz.

Gizli buzlanmaya dikkat!

Hariçten gelen tehlikeleri önceden ve hatta uzaktan fark etmek zor değildir.

Çekilen asıl büyük zorluk ve sıkıntı, dahilden gelen tehlikeler noktasında çekiliyor. Zira, bu dahilî tehlikeler, trafik diliyle “gizli buzlanma”ya benziyor.

Ki, en tehlikeli, en maliyetli, en ölümcül trafik kazaları bu tür noktalarda meydana geliyor.

Çünkü, uzaktan pek fark edilmiyor. Yolun, asfaltın rengiyle tıpatıp aynı görünüyor. Bu sebeple de, o noktada tedbirsiz davranılıyor; akıbet ise, zaman zaman büyük felâketlerle neticeleniyor.

Aynı yere hep aynı kişi mi?

Geniş nur dairesi içinde yetişmiş pekçok kabiliyet var. Haliyle, bunların ders ve sohbetinden âzami derecede istifade cihetine gidiliyor.

Hizmet mahallerinin çoğu, genelde periyodik bir takvimle “misafir dâvet etme” faaliyetini sürdürüyor.

Bu sayede, aynı zamanda Risâlelerde tekrâren tavsiye edilen “müfritane irtibat” düstûruna da riayet edilmiş oluyor. Karşılıklı istifade ile, nûrun ala-nur oluyor.

İşte, tam da bu noktada yer yer “muzır maniler”le karşılaşılıyor.

Sayıları hayli az olmakla beraber, bazı arkadaşlarımız, aynı yere hep aynı kişinin gelmesini, her defasında aynı şahsın dâvet edilmesini istiyorlar.

İşte, bu tür ısrarlı davranışların bazı tehlikeli, sakıncalı yönleri var. Dolayısıyla, bunun da mutlak surette bilinmesi ve içinde barındırdığı potansiyel tehlikenin farkında olunması gerekiyor.
* * *
Aynı yere hep aynı kişinin gitmesi, yahut dâvet edilmesi halinde, şu iki sakınca zuhûr etmeye başladığı görünür.

Birincisi:

Belli bir kabiliyet veya kapasite sahibi olan kişi, aynı yere dâvet üstüne dâvet edildiğinde, zamanla kendini bir nevi mürşid gibi hissetmeye başlar.

Belki de hiç farkında olmadan “Bende birşeyler var. Boş adam değilim” zehabına kapılır. Olur olmaz konularda ahkâm kesmeye yönelir. Gitgide kendini bir dairenin merkezi, daha ileride ise en makbul, en ehil kişiymiş gibi tuhaf davranışlar sergilemeye başlar ki, bu durumda tehlike çanları zırıl zırıl çalmaya başlamış demektir. Zira, Nur dairesi içinde hiç kimse tutup “mürşidâne vaziyet” takınamaz, takınmamalı.

İkincisi:

Aynı hizmet mahalline peşpeşe hep aynı şahsın gitmesi halinde, oradaki zayıf iradeli bazı kimseler de kendini mürid gibi hissetmeye, hatta zevk etmeye başlar…

İşte, bu durum da içinde çok taraflı zararları, tehlikeleri barındırıyor. Bir bünyeye öldürücü virüs/mikrop girmiş gibi olur.
* * *
Evet, böylesi bir durumda, Nur’ûn ulvî, hakikatli düstûrları ters-yüz edilmiş gibi bir vaziyet hasıl olmuş olur.

Zira, tatlı ve muhabbetli buluşmalara vesile olan bütün bu dâvetler, bütün bu ziyaret ve seyahatların en mühim sebebi “müfritane irtibatı” sağlamak, bunu tahakkuk ettirmektir.

Hep aynı kişide ısrar ise, daima canlı tutulması gereken o ulvî prensibi tam zıddına inkılâp ettirme mânâsındaki “müridâne irtibat”e çevirir, ne yazı ki.

Oysa, bizler her türlü hizmetimizi bünyeye lâyık ve tam mutabık düşen Nur’un kudsî düstûrları müvacehesinde yapmak ve sürdürmek durumundayız.

Evet, düstûrlara riayet ile giden, yüce dağları aşmış; düstûrsüz ve destursuz giden ise, düz ovada yolunu şaşırmış.

Cenâb-ı Hak, bizi Nur’un kudsî düstûrlarına hakkıyla riayet edenlerden eylesin.

@salihoglulatif’ten

Yanyana kazılmış iki mezarın ortasında, annesine sarılmış bir minik yürek…
Yanaklarından boncuk boncuk yaşlar süzülüyor.
O mezarların birine babası, diğerine dayısı düştü…
Soma’da hüzün, acı, keder boydan aşmış, yâ Rabbi!
Sen yardım eyle; sabır, metanet ver, yâ İlâhî!
Yoksa, bunca acıya o minik yürek nasıl dayanır?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*