İrtica bahane, insafsızlık şahane!

Türkiye’nin kalbine indirilen darbelerin çok tanıdık bir bahenesi var: İrtica! “Tek parti devri”nden başlayarak yapılan her müdahalede bu iddia ileri sürülmüş. Her darbeci, Türkiye’yi “irtica tehlikesi”nden kurtarmak için yönetime el koyduğunu ilân etmiş ve bu vazgeçilmez bir alışkanlık olmuş. “Niçin darbe yaptın?” sorusunun cevabı ekseriyetle; “Mürteciler, ‘irtica severler’, ‘gerici’ler ülkeyi ele geçirecekti, buna fırsat vermedik!” şeklindedir.

“İrtica”nın ne olup olmadığını tartışacak değiliz. Mühim olan darbecilerin bundan ne anladığıdır. Onlara göre millet nezdinde “iyi” olan her şey “irtica”dır, yapanlar da “mürteci”dir. Bir insan namaz mı kıldı, o mürtecidir. Bir öğrenci Kur’ân kursuna mı gitti, o mürtecidir. Bir memur, bir “hoca”yı ziyaret edip elini mi öptü, o da mürtecidir. Bir veli, ‘dinî kitapların okunduğu bir yer’e mi gitti, o da mürtecidir. Daha doğrusu darbeciler nezdinde Müslümanların yapmakla görevli oldukları hemen her hâl ve hareket birer “irtica” delilidir!

“Çok abartıyorsun, ‘irtica’ başka bir şeydir. Kimse irticayı böyle anlamıyor” diyenler varsa, bir zahmet yakın tarihe baksın. Kitap okuyanlar (meselâ Kur’ân tefsiri olan Risâle-i Nur eserlerini) “mürteci” olarak yaftalanmadı mı? Ya da 1950 öncesi bizzat Kur’ân-ı Kerim’in okunması yasaklanmadı mı? Kur’ân-ı Kerim’in okunmasını ve öğrenilmesini yasaklayanlar bu şekilde “irtica” ile ve “mürtecilerle” mücadele ettiklerini ileri sürmediler mi?

“Tamam da, eski defterleri açma, bu güne gel” diyenler varsa onlara da çok uzak olmayan 28 Şubat 1997’de başlatılan “sürec”i ve hâlâ o gün “irticaya karşı atılan adım”ları destekleyen, özleyen ve bekleyen günümüz “aydın”larının varlığını haber verelim. 28 Şubat süreci, bir bakıma “tek parti devri”ni yeniden canlandırma hareketi değil miydi? O tarihlerde alınan ve uygulanmak istenen kararları başka nasıl yorumlayabiliriz?

Her yıl, 28 Şubat sürecinin yıldönümlerinde yeni bilgilerle karşılaşıyoruz. Başbakanlık tarafından ‘İnternet Andıcı’nı soruşturan savcılara gönderilen gizli belgeler, 28 Şubat’taki ‘postmodern darbe’yi yaşatmak için yapılan inanılmaz planı da deşifre etmiş. 28 Nisan 2000 tarihli MGK’dan çıkan 109 maddelik gizli kararda ‘irticayla mücadele’ için devlet kurumlarına verilen görevlerin bir kısmı (Bkz: Zaman, 27 Şubat 2012) şöyle sıralanmış:

Adalet Bakanlığı: İrticaî eylemler hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu yerine, Türk Ceza Kanunu uygulanacak şekilde düzenleme yapılması. Basını takip için özel bir organizasyon kurulacak, ilâve basın savcılığı açılması. İrticai faaliyetlerin uluslar arası anlaşmalarda da suç olarak yer almasının sağlanması için çalışılması.

Millî Eğitim Bakanlığı: Öğretmenlerin yeniden hizmet içi eğitime tabi tutularak dinî eğitim politikası konusunda yetiştirilmesi. Sosyoloji, mantık, psikoloji gibi felsefe grubu derslerinin zorunlu dersler içerisine alınması ve bu derslerde din konusunun işlenmesi. İmam-hatip liselerine kız öğrenci alınmaması ve bu liselerin sadece din adamı yetiştiren meslek liselerine dönüştürülmesi.

Maliye Bakanlığı: İrticaî faaliyetlere destek veren kuruluşlar üzerinde malî faaliyetlerin daha iyi izlenmesi için denetimlerin tek merkezden yönetilmesi.

Yüksek Öğretim Kurulu: Üniversite rektörlerinin irticaya taviz vermeyecek akademik personel arasından seçilmesi. Doçent ve yardımcı doçent atamalarının YÖK tarafından yapılarak, irticaî yönetimlerin hakimiyetine son verilmesi. Üniversitelerde türban kullanılmaması yönünde irade gösterilmesi.

Diyanet İşleri Başkanlığı: Toplumun laiklik konusunda aydınlatılması. Görevlilerin sadece merkezden dağıtılan hutbe metinlerini okuması. Merkezî vaaz sisteminin uygulanması. Başkanlığın irtica ile mücadele edecek yeni bir konsept içerisinde yapılanması.

Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu: Toplum hayatında sözde İslâm inancına göre giyim ve hayat tarzı uygulayanlarla etkin mücadele için kanun tasarısının acilen yasalaşması.

Bu kararlar 2000 yılında bile alınabiliyor ve biz Türkiye’deki ‘iş’lerin, seçilen hükümetler eliyle yürütüldüğünü düşünüyoruz. Mümkün mü? ‘İrtica, mürteci, laiklik’ diye diye Türkiye’yi ekonomik, sosyal ve siyasî alanda gerçek anlamda “geriye” götürenleri görelim, bilelim ve bildirelim. Türkiye bunu başarabilirse, yeni 28 Şubat’lar olmaz inşallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*