İş birliğine evet, ama iş birlikçiliğe asla!

Bir meselede, biri ya da birileri ile ‘aynı düşünme ve yardımlaşma’ ile birilerine ‘taraf veya taraftar olmak’ aynı şey değil diye düşünüyorum.

Bu meselenin bize bakan tarafına not düşmek isterim. Bizler ister dar dairede, ister geniş dairede, hangi mesele olursa olsun, Risale-i Nur açısından bakar ve değerlendiririz. Çünkü biz Nurcuyuz. Bana göre, sana göre ile meşgul olmayız ve Risalelerde mesnedi olmayan hiçbir meseleyle de ilgilenmeyiz.

Biz ‘kılı kırk yararak’ itina ile istişare yaparken, bazı kardeşlerimizin yanlış anlamalarına sebep olabiliriz. Biz ne kadar kaçsak da bazı vehimleri izale edemeyebiliriz. Ancak insafın da bir gereği vardır. Önce, “Acaba ben mi yanlış anladım?” deyip işi kaynağından sormak lâzımdır. Yoksa su-i zan edip, gıybetle husûmete kapı açmak bir Nurcu’ya yakışmaz. Çünkü Üstadımız; “Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir.

Kendisinde bulunan sû-i ahlâkı, sû-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden takbih etmesin” diye bizi dikkatli olmaya sevk ediyor.

Biz imkân dâhilinde olan her meselede, yerine göre herkesle ortak bir çizgide iş birliğine gidebiliriz. Çünkü medeniyiz. Ama aklın yolunda ortak çizgide buluştuğumuz kişi ya da kuruluşların hiçbirisinin taraftarı olmayız.

Siz şunlarla aynı davranıyorsunuz, öyle ise onlar gibisiniz gibi bir ithamı asla kabul etmeyiz. Bizim kabul etmediğimiz bir isnat, döner sahibini bulur ve vurur. O yüzden bizim hakkımızda ulu orta konuşanları doğru bilgilenmeye dâvet ediyorum.

Biz muhabbet dairesinde her kardeş ve ağabeyimizi severiz. Gerekirse her Nur Talebesi için canımızı da feda ederiz. Fakat Ahmet’i sevdik diye Ahmet taraftarı, Mehmet’i sevdik diye Mehmet taraftarı olmayız ve olamayız. Üstadımızın; “Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır” dediği gibi hareket ederiz. Bu cümleden olarak Nur dairesinde hangi meşrepten olursa olsun herkesle maksatta iş birliği yaparız ve yapmalıyız.

Öte yandan, geniş dairelerde vatandaşlık görevlerimizi yerine getirirken de aynı hassasiyeti gözetiriz. İyiliği kötülüğünden fazla olan her şeyde iyiliği noktasında kim olsa bir araya geliriz işbirliği yaparız. Fakat her ne kadar iyi de olsa iş birliği yaptıklarımıza taraftar olmayız, teslim olmayız ve aklımızı onların cebine koymayız.

Biz “Hakkın hatırı âlidir” sözünü hatırımızdan hiç çıkarmayız. Hem de “Birinin hatası ile başkası mesul olmaz” emrine uygun hareket ederiz.

Bizim siyasetlere bakışımız da böyledir. Bir partiye, bir ittifaka oy veririz, ama particilik yapmayız. Oy verdik diye onun her şeyine kefil olmayız ve avukatlığını da yapmayız. Çünkü biz siyaset yapmıyoruz ve yapamayız. Aramızda şahısları adına siyaset yapanlara da karışmayız. Veballeri kendi boyunlarınadır, hiç kimse, hiçbir şekilde o vebali bize yükleyemez.

Netice olarak, bizi aklımızın ucundan bile geçmeyen şeylerle mesul tutmayın. Zanla ve varsayımla hakkımızda hüküm verip kardeşliğimize zarar getirmeyin. Elbette haklı ikazların başımız üstünde yeri vardır, ama gıybet ve iftiraların asla. Birbirimizi doğru anlamak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Çünkü nazik zamanlarda ‘Yanlış anlama’ lüksümüz yoktur.

Sabahattin Boyacı

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*